KADİM MISIRDA PİRAMİTLER

0
1066

Doç. Dr. Haluk BERKMEN

Asya kıtasının büyük bir bölümüne yayılmış olan Ön-Türkler zamanla o bölgelerden diğer kıtalara göç ettiklerinde karşılaştıkları toplumlara dillerini, dinlerini ve geleneklerini aktarmışlardır. Bu gelenekler arasında mimari tarzı ile yönetici olmuş kişilerin bedenlerini öldüklerinde mumyalama adeti önemli yer tutmuştur.
Asya Kurgan Geleneği adlı 21 nolu yazımda bu iki adetin örneklerini verdim. Bu bölümde ise, mimari tarzı ile mumyalama geleneğinin en üst düzeye ulaştığı kadim Mısır kültüründen söz edeceğim. Ehramlar (piramitler) hem Sümer hem de yukarı Nil bölgesine yerleşmiş Kuş kültüründen esinlenmiş yapılardır. Ön-Türk kökenli Sümer halkı için Sümer uzmanı Muazzez İlmiye Çığ hanım şu ifadeyi kullanmıştır:
(Kaynak:  Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 192 – 2002/Aralık, sayfa 32)
“Türklerde dağlar Tanrıya yakın sayıldığından kutsal olmuş, kurbanlar verilmiş, dağlara. Sümerde de dağlar tanrılarla insanlar arasında bağlantı kurdukları düşüncesiyle kutsal sayılmıştır. Onun için dağ olmayan Mezopotamya da Sümerliler Tanrı evlerini yapay tepeler üzerine yapmışlardır.”


Kuş Kültüründe Ehramlar

Kuş kültürüne gelince onların Ön-Türk kökenli olduklarını gördük (Bkz. Güneş Tanrı ve Kuş Ülkesinin Tanrıçaları adlı 19 nolu yazım). Bu kültür de pek çok ehram inşa etmiştir.
Resimde Kuş ülkesinin başşehri olan Meroe şehrindeki ehramlar görülüyor. Ancak, bu ehramlar oldukça küçük ve kısa boylu idiler. Günümüzde birçoğunun kırılmış olduğu ve bakımsızlığa terk edildikleri görülüyor. Ehram düşüncesini devasa boyutlara taşıyıp kalıcı yapılar inşa etmeyi düşünmüş olanlar kadim Mısır firavunlarıdır.


Gizanın Büyük Ehramları

Resimde Giza düzlüğünde inşa edilmiş ehramlar görülüyor. Ön-Türk ehramlarına dış yüzeyden tırmanılıp en tepede güneş tanrıya adaklar sunuluyordu. Kadim Mısırda ise aynı tür ayinler ehramların içinde gerçekleştiriliyordu. Nedeni ise, rahiplerin bir sır perdesi ardına gizledikleri bilgileri halkın görmesini ve duymasını istememelerinden dolayıdır. Bu amaçla ehramların içine gizli odalar ve geçitler inşa ettirmişler, giriş-çıkışı engellemişlerdir.
Örneğin, Gizadaki en yüksek ehram olan Khufu ehramı bir kral mezarı olarak kullanılmamış, bir öğreti ve ayin merkezi olduğu kadar göğü incelemek amacını güden bir rasathane olarak kullanılmıştır. Bu bakımdan ehramın merkezinde bulunan iki odanın kral ve kraliçe odası oldukları görüşüne katılmıyorum. Çünkü her iki odada göğe açılan çok düzgün boru şeklinde hava delikleri bulunmuştur. Bu dar ve boru şeklindeki düzgün açılımların bir amacı göğe bakmak olsa da, asıl amacın odalara temiz hava sağlamak olduğu görüşündeyim. Çünkü, odalarda birkaç kişinin uzunca bir süre ayin yapabilmesi için odaya temiz havanın girmesi gerekiyordu.
Khufu ehramı çağına göre çok ileri matematik bilgisi ve öğretisi içerir. Kare tabanı şaşılacak kadar eşit kenarlıdır. Taban kenarları tam olarak kuzey-güney ve doğu-batı yönündedir. Ehramının taban çevresini yüksekliğine bölerseniz 2 Pi = 6.28 sayısını elde edersiniz. Acaba bu oran tesadüfen mi oluşmuştu, yoksa kasıtlı bir şekilde kadim Mısır kültürünün Pİ sayısından (3.14159..) haberdar olduğuna mı işaret etmekte idi? Bu konu yeni bulgular ele geçene kadar sırrını koruyacaktır.


İç Organlara Ait Özel Kaplar

Mumyalama olayına gelince, bir uzmanlık konusu olup 70 gün sürmekte idi. Önce, beden yıkanıp geleneksel dualarla arıtılıyordu. İkinci adımda bedenin iç organları çıkartılıp özel kaplara konuyordu. Organların bakteriler tarafından çürütülmeleri engellemek amacıyla özel ilaçlar kullanılıyor ve ilaçlı kumaş şeritlere sarılan organlar ayrı ayrı kaplara yerleştiriliyorlardı. Bu kaplardan bazıları yukarıdaki resimde görülüyor.
İç organlar çıkarıldıktan sonra bedene Natron denen bir kimyasal dolduruluyordu. Bedenin tümüyle kuruması için bir masa üzerinde 40 gün bekletiliyordu. Bu sürenin sonunda Natron çıkartılıp kumaş ile beden boşluğu dolduruluyordu. Kurumuş olan beden altın ve çeşitli süslerle süsleniyor ve yirmi kat pamuklu kumaştan şeritlerle sarılıyordu. Sarılmış olan mumyanın başına altından veya kıymetli taşlardan yapılmış bir maske takılıyordu. Nihayet son bir sargı katı ile birlikte bol miktarda balmumu mumyanın üstünü örtüyordu.


Tahta Bir Lahit Dışındaki Yüz

Kurumuş olan mumya boyalı ve süslü bir tahta tabut (lahit) içine yerleştirilip organları içeren kaplarla birlikte mezara taşınıyordu. Resimde tahta bir lahit üzerindeki boyalı ve güzel yüz görülüyor.
Mezar dediğimiz binalar ise, her türlü yazı ve resimle donanmış yer altı odalar ve gizli dehlizler içeren girift yapılardı. Duvarlara kutsal metinler yazılıyor, tanrıların resimleri çiziliyordu. Tüm bu karmaşık geleneğin nedeni, ölen yöneticinin göğe yükselip tanrı katında bir yıldız şeklinde yaşamını devam ettirmesi içindi.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız