Doç. Dr. Haluk BERKMEN
Asya’da yaşayan boyların konuştuğu dil, günümüzden 15,000 yıl öncesinden başlayarak 3,000 yıl öncesine kadar geçen dönem içinde hem gramer kuralları, hem de nesnel ve kutsal kavramları ile tam olarak gelişmişti. Bu dile Ön-Türkçe demek doğru olur sanırım. Zira Ön-Türkçe konuşan insanlar göç ettiklerinde birçok yeni dilin oluşmasında önderlik ettiler.
Ön-Türk Göçleri
MÖ. 1,000 (günümüzden 3,000) yıllarından itibaren bu diller kesin çizgilerle ayrılıp farklı abeceler ile yazılmaya başlamışlardır. Fakat birçok örnekle göstermeye çalıştığım gibi, Ön-Türk damgaları hepsine temel kaynak olmuştur. Orta Asya Göktürk yazısı da aynı köke dayanır. Göktürk damgaları 38 adettir. Bunları alttaki resimde görmekteyiz.
38 Damgalı Orhun abecesi
Dikkat ederseniz, bu damgalardan bazıları basit tek sesler iken bazıları hece, bazıları 3 harf ile ifade edilebilen çift-sesli (diftong) işaretlerdir. Birçokları da bilinen birtakım nesneleri andırır. Örneğin: T1 at üstündeki biniciyi, OKH bir oku, Y1 yarım ayı, ….vs.
MÖ. 15,000 ile 3,000 yılları arasında geçen 12,000 yıllık süre Ön-Türklerin dünyaya yayıldıkları dönemdir. Bu süre içinde Asya’nın doğusunda Korece, Japonca, Tunguzca, Çukçice ve Aynuca ortaya çıkmıştır. Bering boğazını aşanlar ise Maya, Aztek, İnka dillerini ve onların pek çok yan lehçelerini oluşturmuşlardır.
Orta Asya’da kalanlar ise, yazıyı geliştirmeye devam etmişler ve en gelişmiş yazı türü olarak Göktürk yazısını oluşturmuşlardır. Bu arada batıya ve güneye göç edenler Sümer çivi yazısını, Elam, Saka, Kıbrıs ve Etrüsk yazılarını geliştirmişlerdir. Bu yazı türlerinden Finike abecesi, Yunan ve Roma abeceleri de türemiştir.
Kuzey ve kuzey-batıya göç etmiş olanlarından Viking, Fin, Macar ve Baltık harfleri ortaya çıkmıştır. Anadolu’da ise Likya ve Lidya yazıları Ön-Türk yazı şekline en çok benzeyen türlerdir. Anadolu şehirlerinin pek çoğu Ön-Türkler tarafından kurulmuşlardır. Ön-Türk kültürünün son kalesi batıda Truva şehri ve iç-Anadolu’da Göreme (peri bacaları) bölgesi olmuştur. Bu iki merkez de işgal edilince Anadolu Ön-Türk kültürü büyük çapta yok olmuştur. O dönemden kalma yazılı taşlar ve kaya resimleri halen tam olarak okunabilmiş değildirler.
Bu bakımdan, halen dilcilere ve kazı bilimcilere, sanat tarihçilerine çok iş düşmektedir. Ancak, belli bir bilinç düzeyi oluşmadığı sürece doğru yorumların yapılması mümkün değildir. Atatürk tarafından geliştirilip üzerinde yıllarca çalışmalar yapılmış olan Güneş Dil Kuramı yeniden ele alınıp, güncel bilgilerle, sağlam bir temele oturtulmalıdır.
Kadim kültürler sadece Türkologlar tarafından değil, dil, yazı, inanç ve mimari eserlerinin inceleneceği bir uzman gurubu tarafından ele alınmalıdırlar. Ortak olan yönler ortaya çıkarılmalıdır. Bu çalışmaya yabancı uzmanlar da davet edilmelidir. Atatürk, zamanında Macar dil uzmanlarını Ankara’ya davet etmiş, onlar da Türk dilinin kökenlerini araştıran birçok eserler vermişlerdir.