Biraz yorulunca, başarı yolculuğunda ilerlemekten vazgeçen insanların en çok başvurdukları rahatlama yolu, mazeretlere sığınmaktır. Birkaç girişimden sonra vazgeçer veya hiç girişimde bulunmazlar. Çünkü kendilerince başarıyı imkansızlaştıracak güçlü engeller vardı.
Eğer engellerinizin sizi durduracağını düşünüyorsanız, başarıya inanamazsınız. İnanmadığınız işe ya hiç girişmezsiniz; ya da girişseniz bile eliniz gönlünüz titremekten kurtulamaz.
Engellerimiz kalbimizin mazeretlerine dönüşmemelidir. “Yapamıyorum çünkü..” dediğimiz yerde durup düşünmeliyiz. Zira daha dikkatli bakarsanız, yapamadığınız işlerin yapmaya girişmediniz veya üzerinde hakkıyla çalışmadığınız işler olduğunu göreceksiniz. Size düşen buğdayı ekmekti; siz “Başağı yaratamadım.” diye esefleniyorsanız, tuzağa düşüyorsunuz.
Başarı, çalışmak ve üretmekse mutlaka üretiminizi engelleyici …
DR. MUHAMMED BOZDAĞ
mbozdag@yetenek.com
Biraz yorulunca, başarı yolculuğunda ilerlemekten vazgeçen insanların en çok başvurdukları rahatlama yolu, mazeretlere sığınmaktır. Birkaç girişimden sonra vazgeçer veya hiç girişimde bulunmazlar. Çünkü kendilerince başarıyı imkansızlaştıracak güçlü engeller vardı.
Eğer engellerinizin sizi durduracağını düşünüyorsanız, başarıya inanamazsınız. İnanmadığınız işe ya hiç girişmezsiniz; ya da girişseniz bile eliniz gönlünüz titremekten kurtulamaz.
Engellerimiz kalbimizin mazeretlerine dönüşmemelidir. “Yapamıyorum çünkü..” dediğimiz yerde durup düşünmeliyiz. Zira daha dikkatli bakarsanız, yapamadığınız işlerin yapmaya girişmediniz veya üzerinde hakkıyla çalışmadığınız işler olduğunu göreceksiniz. Size düşen buğdayı ekmekti; siz “Başağı yaratamadım.” diye esefleniyorsanız, tuzağa düşüyorsunuz.
Başarı, çalışmak ve üretmekse mutlaka üretiminizi engelleyici sebepler ortaya çıkacaktır. Sağlığınız karşı koyacak, çevreniz işinizi zorlaştıracak, maddi veya manevi yetersizlikleri aşmak zorunda kalacaksınız. Engeller aşmadan hayatta iz ve eser bırakmış birilerini tanımıyorum. Hatta iz bırakan tanınmışların çoğunluğunun geçmişinde inanılmaz engellerle boğuştuklarını göreceksiniz.
Bir tembelliğin içerisine dalmışsak ve bir ortam bize rahat gelmişse, genellikle rahatımızı bozmak istemiyoruz. Ortamımızdan uzaklaştıracak başarı çırpınışlarından kaçıyoruz. Riskten çekiniyoruz. Bu anlamda en gerçek engel “Ben rahatımı bozmak istemiyorum.” sözünde saklıdır. Çalışmayı, girişmeyi rahatsız edici bulunca, vazgeçiyoruz; vazgeçince de vicdanımızı rahatlatmak ve çevremizden destek bulmak yolunda mazeret arıyoruz. Bizi başarısızlığa mahkum ettiğini sandığımız kaderi utandırıyoruz. Sonra da çevremizin başarısızlığımızı alkışlamasını, girişimsizliğimizde bizi haklı görmesini bekliyoruz. Ellerimizle çevremize kalın kabuklar örüyoruz.
‘Düşün ve Başar’ kitabımız on temel öneride bulunur: Büyük düşün, coşkunu güçlendir, hedefler belirle, yöntemleri oluştur, şiddetli iste, cesaretini geliştir, hemen yap, şimdiyi yaşa, mazeretleri yık ve eseri tamamla. Büyük düşünerek çıktığınız yolculukta tüm çabalarınızı heba etmeye hazırlanan mazeretlerinizi aşabilirseniz, eserinizi tamamlayabilirsiniz. Zira geçmişinize baktığınızda yarım kalmış nice girişimlerinizi bulacaksınız. Tam yola çıkmıştınız ve birkaç engel sizi başaramayacağınıza inandırmış; vazgeçmiştiniz.
Mazeretlerin gerçek engelleriniz olduğuna inanabilirsiniz. İnsanlar zaten ürettikleri yüzlerce yalana inanırlar. Neyi kendinize defalarca söylerseniz, o sizin doğrunuz olur.
Geçmişin ürettiği inançlar geleceğimizin kalıplarını çizecektir. Geçmişiniz engellerle dolmuşsa, hele de başkalarının engellerini uzun süre gözlemleyerek başarısızlığa inanmışsanız, işiniz zor demektir. Çünkü bu durumlarda mazeretler, din gibi inanç sistemlerinin derinlerine iner. İnancınızı sarsan her düşünceye öfkeyle saldırmak istersiniz. Bu yüzden birileri engellerimizi aşabileceğimizi açıklayarak mazeretlerimizi elimizden almak istese sinirlerimiz geriliyor, itiraz ediyoruz. Çünkü mazeretlerimizle şerefimizi, onurumuzu birleştirmişiz; onlara inanmış, sığınmışız.
Okuduğum bir kitapta söyle bir cümle gördüm: “Başarısızlıklarının tek suçlusu sensin.” Öfkelendim. Kitabı yırtıp savurmak istedim. Nasıl suçlu ben olabilirdim? Çektiğim acıları biliyor musun sen? Uğradığım haksızlıkları görseydin böyle konuşabilir miydin?
Elbette insan istediklerinin yaratıcısı değildir. Herkesin istediği her şey bu dünyada gerçekleşmeyecektir. Herkes bu dünyada hedeflerine mutlaka ulaşabilir diyemem. ‘Sonsuzluk Yolculuğu’ kitabında detaylarına değindiğim üzere, evrenin sonu yaklaştı ve insan muhteşem bir geleceğe hazırlanıyor. Hiç kimse de ne kadar yaşayacağından emin olamaz.
Ancak, kısacık dünya hayatındaki her tercihi, sonsuzluğunda insanın karşısına çıkacaktır. Her şeye rağmen, ruhuyla ve bedeniyle vazgeçmeden çalışan herkese başarılar sunulacaktır. Üzerine düşeni yapmaktan vazgeçmeden çalışan herkes hayata saygıyla hatırlanan izler bırakacaktır.
Başarıyı sonuçlarda değil, hayatın akışında aramalıyız. Başarısızlık; fakirlik, yalnızlık, hastalık gibi bir şey değildir. Bir Afrika çöl ülkesinde yaşıyor olsaydınız büyük engellere mahkum olabilirdiniz; ama mutluluğa yine de ulaşabilirdiniz. Başarısızlık mutsuzluktur ve mutsuzluk fiziksel şartlardan değil, zihinsel ve psikolojik ortamdan kaynaklanır. Eğer ben mutsuzsam, gerçekte bunun benden başka suçlusu olamaz. Çalışabilen öğrenci sınavını kazanamasa da başarılıdır. Çünkü çalışıyorsa, sınavda değilse de hayatta mutlaka karşılığını alacaktır.
Eflatun’un şu güzel sözü üzerinde düşünmeliyiz: “İlk ve en büyük zafer insanın kendisini fethetmesidir. İnsanın kendi nefsine esir olması, yenilgilerin en utanç vericisidir.” Niçin mazeretlere sığınırız? Çünkü nefsimiz zorluklara göğüs germemize, risk altına girmemize izin vermez. Bize rahat olmayı telkin eder. Oysa gerçekte “Rahat zahmette, zahmet rahattadır.”
Elbert Hubbard şöyle der: “İnsanların başarısızlıkları konusunda kendilerini aldatmak için mazeret aramaya bu kadar zaman harcamaları anlaşılmaz bir durumdur.” Mazeretlere sığınmamız bizi kurtaracak mı? Tam tersine batışımız mazeretler yüzündendir.
Mazeretlere sığındığımızda çalışmayı da bırakırız. Eğer bir mazeret sizi yapamayacağınıza inandırmışsa, yapmak için bir daha çırpınır mısınız? İki kurbağa derin bir yoğurt küpünün içine düşerler. Kurbağalardan biri sıçrayarak kaseden kurtulamayacağını anlar. Ölümünü geciktirerek acısını arttırmaktansa, hemen ölmeyi daha akıllıca bulur. Çırpınmayı bırakır, boğularak ölür. Kurtulduğunu sanır. Diğer kurbağa mutlaka bir kurtuluş yolunun var olduğunu düşünür. O anda yapabileceği tek şey çırpınmaktır. Gücünün son damlasına kadar çırpınmaya devam eder. Sonunda çalkalanan yoğurdun içindeki yağ birikir, yağdan bir topuz oluşur. Üzerine çıkarak kurtulur.
En büyük kurtuluşlar, en dayanılmaz çaresizliklerle boğuştuğumuz anda gelir. Oysa tam başarının ucundayken vazgeçen binlerce insan vardır. Gücünüzün tükendiğini sandığınız yer, bir adım daha direnirseniz kurtuluşun aniden kolunuzdan tutacağı yerdir.
İşte en büyük mazeretler: Fakirlik, eleştirilme, kötülenme, hastalık, terk edilme, ihanete uğrama, yaşlılık, talihsizlik… Bu mazeretlerden herhangi birine sığınır mısınız? “Fakir olmasaydım büyük işler yapardım.” dediğiniz oldu mu? Ya sağlıklı olsaydınız, hastalıkların pençesinde inlemeseydiniz?
Mazeretlere sığındığınızda rahatlarsınız. Mazeret uyuşturucu gibidir. Onun sayesinde acılarınızı duymazsınız. Oysa acılar uyarı sinyalleridir; kulak tıkarsanız tedbir alamazsınız. Alkol ve uyuşturucu alanlar da aynı şeyi yapıyorlar. Hatta onlar, daha iyisini yapıyorlar. Mazeret bulanlar, uyuşturucu kullananlar gibi dertlerini unutmaya değil; başlarını toprağa gizleyen devekuşları gibi, kendilerini kandırmaya çalışıyorlar. Ama sorunlar hala oradadırlar. Sonuca bakalım. Mazeretlerin bize verdiği talimatları inceleyelim:
Mazeretler, “Sorumluluktan Kaçın” der, “Herkese ve her şeye şüpheyle yaklaş. Kimseye güvenemezsin. Başaramayacağın işlere niçin kalkışıyorsun? Canını sıkma. Boşa çıkacak işler için çaba harcama. Gereksiz işler avuntudan başka bir işe yaramaz. İç içebildiğin kadar. Çocukların aç mı kalıyor? Kendini doyuramazken onlar da kim oluyor? Hem çalışsın kadın. Yaratıcı sana bakmıyorsa sen de O’nun kullarına bakma. Böylece O’ndan intikamını al.”
Sonuçta yalnız kalırsınız. Çevrenizde dolaşan binlerce fırsat uçuşup gider. Küçümsediğiniz çocukların başardıklarına, eğer haset etmezseniz gıptayla bakarsınız. Kendinizi çaresiz hissedersiniz. “Sorumluluğun sıkıntısını üstlenmektense, onu reddet. Senin neyine mutluluk ve zenginlik arayışı? Atalarının yapamadığını sen mi yapacaksın?”
Mazeretler, “Endişe et” der. “Güvenme. Ne kendine ne de başkasına güven. Menfaatçi insanlarla dostluğun tehlikeli olabilir. Başına bir felaket gelebilir. Düşüp ayağını kırabilirsin. Aç kalabilirsin. Hiçbir şeye karışma. Bir şeyin iyi sonuçları yerine kötü sonuçlarına dikkat et. Unutmak için alkole, uyuşturucuya yönel. Çare bulmak için ağlatan müziklerle avun. Her şeyden kork. Herkesi kötü bil.”
Mazeretler “Ertele” der. “Hemen harekete geçme. Kurnazca fırsatları kolla. Bir şeyler yapmak istiyorsan, asla gelmeyecek olan o uygun zamanı bekle. Beklemeye devam et; ta ki beklemek ömür boyunca senin alışkanlığın haline gelsin. Bırak başaranların nasıl başardığını araştırmayı. Kaybedenlerin nasıl kaybettiğine bak. Başarısızlığa uğrayınca onu çözmek için hemen harekete geçmek yerine, asla uygulamayacağın planları ömrünün sonuna kadar yapıp dur. Başarı için çırpınmak yerine çaresizliği kabullen. Yapamıyorsun, kabullen bunu artık. Bir daha yapmaya kalkışma.”
Engellerimiz olabilir; ama mazeretimiz yoktur. Biz kaderin misafirleriyiz. Bize düşmeyen işlerin derdinde değiliz. Sonuçları yaratmak bizim sorumluğumuzda değil. Hedeflerimize ulaşamamamızın bir mazereti olması gerekmiyor. Üzerimize düşeni yapmamışsak suçlusu biziz. Hayat ellerimizi bağlarsa gözlerimizle, gözlerimizi kapatırsa kalbimizle yapacağız. Her yanımız kapalı kapılarla kuşatılsa da, hayatımız açık kapı aramakla geçecek. Dünya hırsında da olmayacağız. Akıllı insan dünyaya kazık çakamayacağını unutmaz.
İnsan sonsuzluk yolcusudur. Muhteşem evrenin en donanımlı canlısı olarak yaratılmış ve dünya meydanlarına gönderilmiştir. Dünyada sonsuzluğa hazırlanacak, evrenin ve varoluşun sırlarını keşfedecektir. Bu yolda bilgiyle donanacak, cesaretini ve imkanlarını geliştirecek, muhtaçların ve çaresizlerin yardımına koşacaktır. Hepsinden önemlisi, yücelmesini sağlayıcı yüksek ahlak ve erdem unsurlarıyla donanacaktır.
Hayatta her canlı engellerle boğuşarak ilerler. Evsiz barksız yaşayan kuşların engelleri insanlardan az değildir. Onlar da güneşin altında yanar, fırtınalarda savrulur, karların kapladığı vadilerde yiyecek bulamaz hale gelirler. Ama durmazlar, vazgeçmezler ve başarırlar. En yüksek donanımda yaratılan insanın ulaşabileceği başarılar çok daha muhteşemdir. Vazgeçmemeliyiz. Engellerden ders almalı, deneyimlerimizi gelecek engelleri aşmakta kullanmalıyız.