İnek Kadar Verimli misin Aslan Kadar Yırtıcı mı?

0
890

Geçenlerde birkaç arkadaş sohbet ederken, konu doğadan ve hayvanlardan açıldı. Doğanın insana karşı ne kadar da cömert olduğundan söz ettik. Bir tohum serpiyorsun toprağa ve onlarca meyve-sebze veriyor sana. “Benim sadık yarim kara topraktır” diyen Aşık Veysel’i anmadan da geçemiyoruz. İçinde milyonlarca organizma barındıran ve imkansızı başaran toprağın bereketi üzerine uzunca çene yoruyoruz.

Toprağın ardından sıra hayvana geliyor. Bir ineği düşünün… Sütünden faydalanıyoruz. Sütten yoğurt, yoğurttan ayran yapıyor, peynirin onlarca çeşidini imal ediyoruz. Aynı ineğin etini, karaciğerini, böbreğini, dalağını, dilini yiyoruz. Kemiklerini kaynatıp suyunu içiyor, iliğindeki vitamini bile alıyoruz. Kalan kemikleri de yine köpeklere veriyor, onları da değerlendiriyoruz. Derisini kullanıyor, bağırsaklarından işkembe, kokoreç elde ediyoruz. Ayıptır söylemesi, bu hayvanın dışkısını da bitkilerin dibine “gübre” olarak atıyoruz.

Allah doğadaki her şeyi insanoğlunun hizmetine vermiş. Peki, biz bir inek kadar verimli miyiz? Dünyaya katkımız nedir? Dünyayı geç ülkemize, onu da geç çevremize, dostlarımıza, akrabalarımıza, hatta kendimize bile katkımız yok.

 

Kainat İçin Bir Şeyler Yap

Bana bolca toprak ve ekecek tohum verseler ve bir dağın başına bıraksalardı… Hemen tarlayı kazıp tohumları serperdim. Ormandan en sağlam ağaçları keser, kendime odundan bir ev inşa ederdim. Uzunca otları toplar, kurutur ve kendime yatak yapardım. Bolca odun keser, kış için stoklardım. Tarladaki tohumlar yavaş yavaş filizlenir ve doğa bana cömertçe nimetlerini vermeye başlardı. Bu esnada meyve ağaçlarıyla bezerdim her tarafı. Domates, biber, salatalık, patates, mısır, maydanoz, pırasa, lahana, marul sayısız nimetten hormonsuz bir şekilde faydalanırdım. Mısırdan, buğdaydan un elde eder, ekmeğimi pişirirdim. Evin içine derince bir kuyu kazar, bozulacak yiyeceklerimi o serin kuytuda saklardım. Bir çift koyun ya da inekten onlarca sürü elde ederdim. Bir yumurta bulurdum ve ondan sayısız tavuk üretirdim. Stresim, hastalığım, kaygım olmadan uzun bir ömür sürerdim.

İnsanoğlu doğadan uzaklaştıkça, şehirlerde kaybolup gidiyor. Yalnızlaşıyor, strese kapılıp panik atak oluyor. Virüsler, salgınlar, trafik kazaları, kavgalarla varoluş nedenini unutuyor. Havayı, suyu, denizi, dereleri kirletiyor. Sigara, uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklarla hayatını kaydırıyor.

Bize “inek” deseler kızarız. Ama “aslanım” deseler göğsümüzü kabartırız. Aslan gibi yırtıcı, kırıcı, vahşi olduğumuzdan mı acaba? Dedim ya, inek kadar verimli miyiz acaba? Dünyayı bir kenara koyalım… İşe önce kendimizden başlamalıyız. Çünkü herkes dünyayı değiştirmeye çalışır da, kimse işe kendisini değiştirerek başlamaz.

Her şeye sahip olabiliriz. Ama mutluluğun herhangi bir nesnede saklı olduğunu düşünürsek büyük bir yanılgıya düşeriz. Bir an önce kendimizi geliştirme yolunda adımlar atıp dünyaya faydalı insanlar haline gelmeliyiz. Zaten yeni nesil her şeyi dipsiz bir kuyu gibi yutuveriyor ve çabucak tüketiyor. Her şeye doymuş, tatminsiz, mutsuz bir nesil koşa koşa geliyor. Bunun mimarı yine bizleriz. Anne, baba çocuğunu elbette sever. Ama o evladı sadece kendisi için değil, toplum için de en iyi şekilde faydalı olarak yetiştirmelidir.

Her istediği anında olan, saygı, sevgi, hoşgörü, sabır, yokluk nedir bilmeyen ve iyice canavarlaşan, bilgisayar oyunlarıyla hipnoz edilmiş bir nesil bizim suçumuz. Ne yapıp edip çocuklarımızı daha sıfır yaşında eğitmeye başlamalı, doğaya tekrar kucak açmalı ve evrende faydalandığımız binlerce şeyden feyiz alarak, biraz da kainat için neler yapabiliriz diye düşünmeliyiz. Bir inek kadar verimli olmasak da, bir maymun gibi daldan dala boş boş dolaşarak geçirmemeliyiz ömrümüzü.

 

Ahmet Karayün / ahmetkarayun@gmail.com / www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız