Bilge Doğulmaz Olunur!

0
1048

Her insan sadece yaratılış sebebiyle değerlidir. Bu değeri devam ettirmek ve artırmak tamamen insanın kendi elindedir. İnsan bu değerini bilgelikle artırabilir. Bilgeliğin bilmekle olduğu düşünülse bile, gerçekte bilgelik bilmekle ilgili değildir. Bilgelik, bildiğini doğru ve yerinde kullanmakla ilgilidir. Önemli olan, bilgiye ulaşmak değil, onu kullanabilme yetisidir.
Eski bilgeler bilgiyi arar, bulur, bu bilgiler üzerinde düşünür, yorumlar ve ulaştıkları sonuçlar ışığında çevrelerindeki insanlara yol gösterirlerdi. Günümüzde de birçok insan halen bu bilgelerin bilgeliklerinden faydalanmaktadır.
Eskiden bilgiye ulaşmak bir çaba gerektirirdi ve bu çabanın ödülü ise bilgeliğe ulaşmaktı. Eskiden olduğu gibi bilgi artık çok uzaklarda değil, tek bir tuşla bilgiye ulaşmak mümkün. Peki ya bilgeliğe de tek bir tuşla …

 

Niyazi F. ERES
niyazieres@yahoo.com

www.gencgelisim.com

 

 

Her insan sadece yaratılış sebebiyle değerlidir. Bu değeri devam ettirmek ve artırmak tamamen insanın kendi elindedir. İnsan bu değerini bilgelikle artırabilir. Bilgeliğin bilmekle olduğu düşünülse bile, gerçekte bilgelik bilmekle ilgili değildir. Bilgelik, bildiğini doğru ve yerinde kullanmakla ilgilidir. Önemli olan, bilgiye ulaşmak değil, onu kullanabilme yetisidir.
Eski bilgeler bilgiyi arar, bulur, bu bilgiler üzerinde düşünür, yorumlar ve ulaştıkları sonuçlar ışığında çevrelerindeki insanlara yol gösterirlerdi. Günümüzde de birçok insan halen bu bilgelerin bilgeliklerinden faydalanmaktadır.
Eskiden bilgiye ulaşmak bir çaba gerektirirdi ve bu çabanın ödülü ise bilgeliğe ulaşmaktı. Eskiden olduğu gibi bilgi artık çok uzaklarda değil, tek bir tuşla bilgiye ulaşmak mümkün. Peki ya bilgeliğe de tek bir tuşla ulaşabiliyor muyuz veya ulaşabilecek miyiz?
Teknoloji sayesinde gerekli ya da gereksiz her türlü bilgi elimizin altında. İnsan, bilgi karmaşası içinden ihtiyacı olan bilgiye ulaşmaya çalışıyor. Ulaştığı bilginin işe yararlılığı ise kişinin o bilgiyi nasıl kullanacağına bağlı olarak değişmektedir. Bilgelik yolunda ilerlemek isteyen insan, edindiği bilgiler üzerinde düşünerek o bilgilere bağlantılı bir düşünceler zinciri oluşturmalıdır. Bu düşüncelerle o bilgiyi yorumlamalı ve bilgiyi kullanılır hale getirmelidir. Bu yapılmadığı takdirde insan bu bilgi çokluğunda ve karmaşasında boğulabilir. Çünkü fazla bilgiyle karşılaşan insan, bu bilgileri kullanamadığında boğulacak ya da artık bilgiden ve bildiğinden uzaklaşarak cehalete yaklaşacaktır. Bilmek yerine, kulaktan dolma fikirlere temelsiz fikirlerini katacak ve “cahil ulema” olarak yaşamaya devam edecektir.

Bilgiyi Yorumlamak ve Kullanmak
Elde edeceğimiz bilgilerden faydalanarak bilgeleşmemiz tıpkı usta bir aşçı ile sıradan bir kişi arasındaki farklılık gibidir. Bir insanın önüne tuz, çeşitli baharatlar, sebzeler, et, yağ gibi malzemeler koysak ve kişiye bize lezzetli bir yemek yap desek ne olur? Kişinin uzun uğraşlar sonucunda yaptığı yemeğin ya tuzu-yağı az veya fazla olacak ya da sebzelerin hangisini kullanacağını, eti nasıl pişireceğini bilmediğinden bu yemek lezzetsiz olarak soframıza gelecektir. Aynı malzemelerle usta bir aşçı ise lezzetli ve besleyici çok çeşitli yemekler yapabilir. Aşçı, bilgisiyle, tecrübesiyle ve elindeki malzemeyi tanımasıyla hareket ettiği için kendinden emin ve bilgelikle hareket eder.
Bilgiyi yorumlamak ve kullanmak da insanın hayatında leziz başarılar, mutluluklar meydana getirir. Bilgeliği anlatan bir Fars dörtlüğü tüm gerçeği önümüze koyuyor:
O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini; çocuktur, onu eğitin, yetiştirin.
O ki bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini; cahildir, ondan uzak durun.
O ki biliyor ama bilmiyor bildiğini; belki uykudadır, onu uyandırın.
O ki biliyor ama biliyor bildiğini; bilge kişidir, onu takip edin.
Birçok insan, katıldığı seminerlerden, okuduğu kitaplardan edindiği bilgileri bir karmaşa halinde alıp götürür. Ancak bu karmaşık bilgileri ayrıştırma ve onlar üzerinde düşünme zahmetine katlanmaz. Ve bilgeleşme fırsatını kendi elleriyle kendinden uzaklaştırır. Oysa, bilgiler üzerine kafa yormak kişinin düşünsel hareket kabiliyetini artırır ve bilgeliğin yolunu açar.

 

Bir Halk Bilgesi: Nasrettin Hoca
Nasrettin Hoca, kişiliği, olaylara bakışı, yorumlayışı ve nükteli söylemleriyle bir halk bilgesidir. Nasrettin Hoca’nın hutbesi bilgeleşmenin yolunu göstermektedir:
Hoca bir gün Cuma hutbesini okumak üzere minbere çıkar:
“Ey cemaat! Size ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?” der.
Cemaat; “Bilmiyoruz!” der. Hoca; “Bilmediğiniz bir şeyi ben size söyleyemem!” der, minberden iner.
Ertesi Cuma Hoca yine minbere çıkar ve sorar: “Ey cemaat! Size ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?”
Cemaat; “Biliyoruz!” der. Hoca: “Madem biliyorsunuz, tekrar söylememe gerek yok!” der ve minberden iner.
Bir sonraki Cuma hutbesinde ise yine aynı soruyu sorar Hoca cemaate…
Bu defa cemaatin bir kısmı biliyoruz, bir kısmı bilmiyoruz diye yanıtlar. Bunun üzerine hoca; “Bilenler bilmeyenlere anlatsın!” der ve minberden iner.
Böylece Nasrettin Hoca, doğu hikmetinin bilgi ve bilgelik konusundaki yaklaşımını zenginliğini açıkça ortaya koyar. Birinci hutbesinde, bilmeyene ve bilmeye hazır olmayana bir şeylerin öğretilemeyeceğine vurgu yapar. Bilgiyi öğrenmek için kişinin kendini hazırlaması gerekir. İkinci hutbesinde, hiçbir bilgiye önyargılı yaklaşılmaması gerektiğine vurgu yapar. Çünkü her bilgi yeni bir açılım ve yeni bir ilerleme fırsatıdır. Bilmediği halde bildiğini söyleyen kişiye bir şey öğretilemez. Üçüncü hutbesinde ise, bilginin içeriğine vurgu yapar.
Hocanın vermek istediği ders ise şudur: Size bildiğiniz şeyleri anlatmak ve öğretmek istemiyorum. Ancak bilmediklerinizi öğrenebilmek için bilgiye aç ve açık olunmalıdır. Paylaşılmayan ve kullanılmayan bilgi, sahibine yüktür. Bu sebeple, bilenin bilmeyene öğretmesi gerekir. Bileni de dışınızda değil, kendi içinizde aramalısınız.

Bilgeliğin İlk Adımı: Kendini Bilmek
İnsan kendini bilmediği sürece ne bildiğinin de önemi yoktur. Zira Yunus Emre’nin de dediği gibi; “İlim, ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir/Sen kendini bilmezsen/Bu nice okumaktır”
Bilgelik, bir öğrenme ve uygulama yolculuğudur. Bu yolculuğun farkındalığı ise kendini tanımaktan geçer. Bilgelik yolunda ilerleyen insan, çoğu zaman bu yolculuğun farkında bile olmaz. Tıpkı tohumun, aslında bir ağaç olduğunun farkına varmadığı gibi…
Eflatun’un insanlığa “Kendini bil!” çağrısı, aslında bilgeliğin ilk adımını ortaya koymaktadır. Kendini tanımak, kişiyi özgür kılar ve bu özgürlük, bilgiye ulaşma serbestliğini doğurur. Bu serbestliği ve özgürlüğü kullanabilen insan bilgeliğin yollarını arşınlamaya başlar.
İnsanın kendisini tanıması için, kendisini doğru yerde arayıp bulması gerekir. Nasrettin Hoca’nın nüktesi bu konuyu açıklar: Nasrettin Hoca bir gün yolun ortasına çökmüş, dizleri üzerinde emekleyerek aranıyormuş. Yoldan geçen biri hocanın bu durumunu görmüş ve merak ederek yanına gelmiş: “Hocam ne arıyorsun?” demiş.
Hoca: “Evin anahtarını kaybettim de onu arıyorum.” diye cevaplamış. Adam; “Vah! Vah! Size yardım edeyim hocam!” demiş ve dizleri üzerine çökerek başlamış aramaya. Bir süre sonra ise hala anahtarı bulamayınca sormuş: “Hocam, anahtarı nerede düşürdün?” Hoca; “Evde düşürdüm.” demiş. Adam şaşırarak sormuş: “Peki hocam, neden evde aramıyorsun da burada arıyorsun?”
Hoca şöyle bir nükte ile cevaplamış adamı: “Çünkü burası aydınlık, ev ise karanlık, orada bulamam.”

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız