Sınavım Var Biliyorsun

0
1156

Haşmet Bey, en yakın aile dostunun kalp krizi gibi çok ciddi bir sağlık sorununda bile yanında olurken zorlandı. Kolay değil, oğlu Alper’in sınavı vardı.  Geçmiş yıllarda liselere giriş sınavının adı OKS idi. Şimdilerde sürecin adı SBS…

 

 

 

 

 

Yazar : Yusuf Yeşilkaya
yusufyesilkaya@gmail.com

 

 

 

—Hayatım Nuri Bey rahatsızlanmış, hastanede yatıyormuş.

—Nesi varmış?

—Kalp krizi geçirmiş.

—Ya öylemi? Çok üzüldüm.

—Geçmiş olsuna gitsek iyi olur sanırım.

—Ya iyi de oğlanın sınavı var biliyorsun.

—Oğlanı evde yalnız bıraksak, biz bir yarım saat gidip gelsek olmaz mı?

—Olur mu Haşmet? Altıncı sınıf öğrencisi bir çocuk akşamın bu saatinde evde yalnız bırakılır mı hiç!

—Doğru söylüyorsun Gülay ama Nuri Bey de en yakın aile dostumuz. Bugün yanında olmazsak ne zaman yanında olacağız?

—Yarın gitsek geç olur. Ne yapsak acaba? En iyisi sen yalnız git şimdi. Yarın Alper okula gidince ben de gider hem Naci Beye hem Sacide’ye geçmiş olsun derim.

—Ne yapalım artık öyle olsun bari. En iyisi ben şimdi gideyim, belki bir ihtiyaçları olursa yardımım dokunur.

—Tamam canım hadi güle güle! Benim de selamımı söyle.

—Aleyküm selam canım.  Oğlana dikkat et. Morali bozulmasın aman!

—Tamam canım hadi hoşça kal!

Haşmet Bey, en yakın aile dostunun kalp krizi gibi çok ciddi bir sağlık sorununda bile yanında olurken zorlandı. Kolay değil, oğlu Alper’in sınavı vardı.

Geçmiş yıllarda liselere giriş sınavının adı OKS idi. Şimdilerde sürecin adı SBS. Yarın ne olur onu bilemiyoruz. Üniversitelere giriş için uygulanan sınavların adı ise sürekli değişiyor. Ama değişmeyen bir şey var. O da sınavlar sürekli var. Ve her geçen gün koşullar daha da ağırlaşıyor. Rekabet daha kızışıyor.

Gelişen süreci az çok takip edebilen veliler artık biliyorlar ki, iyi bir üniversitede okuyabilmenin ilk adımı iyi bir lisede öğrenim görmekten geçiyor. Daha açık bir ifade ile ilköğretim sonunda iyi bir lisede okuma hakkını elde edemeyen öğrenciler, çok büyük bir sürpriz yapmazlarsa ya üniversite sınavını kazanamıyorlar ya da kaliteli bir bölümde okuma hakkını elde edemiyorlar.

Öğrencilerini sınava hazırlayan velilerin içinde bulunduğu koşulları inceleyecek olursak; liselere giriş için yapılan sınavlar ile üniversite sınavlarını ehemmiyet açısından bir bütün olarak görüyorlar. Mevcut öğretim sistemi içerisinde öğrenciler en geç altıncı sınıfta, zorunlu olarak öğrenim gördükleri okul derslerine ilave olarak imkânlar ölçüsünde özel öğretmen veya dershane desteğine başvurmaktadır.

Sınavlara hazırlanan öğrenciler açısından ise durum çok farklı değildir. Ya bu acımasız rekabet koşullarını kabullenip kıyasıya rekabet edecekler ya da pes edecekler. Hayat rüzgarının, kendilerini sürüklediği yerlere gitmeye razı olacaklar.

Sınava hazırlanan öğrencisi bulunan bazı veliler, işi o denli sıkı tutuyorlar ki, bütün bir sınav sezonu sosyal yaşamdan adeta kopuyorlar. Sinema, tiyatro, eğlence zaten yok. Bunlara ilave olarak, koca bir sezonda aile dostlarına gezmeye gitmiyorlar, misafir kabul etmiyorlar. Çocuklarının moralini bozacak, motivasyonunu düşürecek her türlü krizden uzak duruyorlar.

Bütün bunlar, alt tarafı bir sınav için yapmaya, yaşamaya değer mi? Aslında bu konu da bir tercih meselesidir. Bazı aileler sınavda başarılı olmayı, her şey olarak algılayıp bütün yaşamlarını sınavlara göre dizayn ederken, bazı aileler de kendi hayatlarını yaşıyorlar. Bu tercihler, durup dururken yapılmıyor elbette! Öğrencinin başarı durumu, okumaya karşı istekli oluşu, ailenin sosyal yapısı ve ekonomik düzeyi bu tercihlerin yapılmasında önemli rol oynamaktadır.
Öğrencilerin adeta at yarışına hazırlanır gibi sınav maratonu için koşuşturmaları sonucunda, çocukluk dediğimiz süreç ortadan kayboluyor. Çocukluğunu yaşayamadan büyüyor insanlar. Okul, dershane, etüd çalışmaları, deneme sınavları, konu anlatımları, yaprak testler derken, çocukların avuçlarından kayıverip gidiyor en güzel yılları. İşin esprisi bir yana, parklarda torunları ile oynayan dedeleri ve nineleri görürseniz hoş görün ne olur. Sınavlardan dolayı çocukluğunu yaşayamayan, ekmek kaygısı yüzünden gençliğini yaşayamayan insanlar, emekli olduktan sonra torunları ile nostalji yapmak zorunda kalıyorlar, tabi yapabilirlerse…

Karamsar bir tablo çizmek değil niyetim elbette. Israrla vurguladığım bir ayrıntıyı tekrar vurgulamak istiyorum: Yaşadığımız hayatın provası yoktur. Müsvedde yaşamıyoruz hayatı. Tekrar tekrar yaşama şansımız da olmayacak. Bu nedenle yaşadığımız hayatı en güzel yaşamak zorundayız. Hakkını vererek, dolu dolu yaşamak…  Asıl kazancımız, bu olacaktır.

Yusuf Yeşilkaya’nın Seminer Programı:

14 Mayıs 2010 Cuma Saat: 19.00

Y.D.Ü. Lefkoşa – KIBRIS

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız