Hayvanlar Alemindeki Denge ve Uyum

0
988

Hayvanlar alemini gözlemlediğimizde hayvanlar ve insanlar aralarında benzerlikler görürüz. Bazı insanlar tilki gibi kurnazdır. Bazıları çakal gibi sinsi… Bazıları akbaba gibi mezar soyuculuğu yapar. Bazıları kene gibi, sülük gibi, bit ve pire gibi başka insanların…

 

 

 

 

 Yazar : Vedat Kuşaklı
vedatkusakli58@hotmail.com

 

Hayvanlar Alemindeki Kusursuz Denge ve Uyum

Hayvanlar alemini gözlemlediğimizde hayvanlar ve insanlar aralarında benzerlikler görürüz. Bazı insanlar tilki gibi kurnazdır. Bazıları çakal gibi sinsi… Bazıları akbaba gibi mezar soyuculuğu yapar. Bazıları kene gibi, sülük gibi, bit ve pire gibi başka insanların alın terleri ile, göz nurları ile, emekleri ile beslenirler.

Hayvanların aleminde öğreneceğimiz o kadar ibret dolu olaylar var ki… Aslanı ve ceylanı düşünün. İkisi de koşuyor. İkisi de canını dişine takmış koşuyor. Anne aslan ceylanı yakalayamazsa yuvasında bekleyen yavrularının ve kendisinin yaşaması için gerekli olan besini, gıdayı, rızkı temin edemeyecek. Anne ceylan ise anne aslandan kurtulamaz ise hem kendi canından olacak, hem de yuvasında bekleyen yavrusu korumasız kalıp kısa süre içinde başka bir et obur hayvana yem olacak. Ölümüne bir koşu…
Fareler böceklerle besleniyor. Yılanlar farelerle ve kurbağalarla besleniyor. Şahinler ve kartallar yılanları avlıyor. Sular yükselince karıncalar ve böcekler balıklara yem olur. Sular çekildikten sonra ise sahilde kalan balıkları karıncalar ve böcekler yer. Bit, kene, pire, sülük gibi kan emici küçük yaratıklar ise kendilerinden çok yetenekli, çok büyük ve güçlü hayvanların kanlarını emerek hayatlarını sürdürürler. Timsahların dişlerinin arasındaki artıkları bazı kuşlar yemek suretiyle timsahlara diş fırçası, diş macunu, kürdan görevi yaparlar. Timsah da bu hizmete nankörlük etmez ve ağız bakımını yapan bu küçük kanatlılara dişleri ve çeneleri ile herhangi bir zarar vermez. Doğada leş haline gelmiş, yani kokuşmaya ve bozulmaya başlamış hayvan ölülerini dahi temizleyen bir mekanizma yaratılmıştır ve bu mekanizma görevini sürdüren canlı da akbabalardır.
Kartal Gibi Güçlü mü,
Çakal Gibi Sinsi misin?
Bazı insanlar tilki gibi kurnazdır. Bazıları çakal gibi sinsi… Bazıları akbaba gibi mezar soyuculuğu yapar. Bazıları kene gibi, sülük gibi, bit ve pire gibi başka insanların alın terleri ile, göz nurları ile, emekleri ile beslenirler. Aslan gibi insanlar vardır; etraflarında hakimiyeti sağlamışlardır. Kartal gibi olanlar vardır; mağrur ve güçlüdürler, avlarını kaçırmazlar, hedeflerine kesinlikle ulaşırlar. Şahinler vardır, tam bir uçan avcıdır ve kartallardan pek eksik kalmazlar. Yılanlar vardır, ne zaman nasıl sokacakları belli olmaz. Karıncaların yenmeleri için karınca yiyen bile yaratılmıştır Yüce Yaradan tarafından. Milletin sırtından, fakirin emeğinden geçinip de öksüz, dul ve yetim hakkı yiyenler bana daima keneleri, bitleri, parazitleri, sülükleri çağrıştırmıştır. Bir de akar denilen veya mite olarak da adlandırılan ve bilimin yeni keşfettiği asalaklar vardır; bizimle ya da hayvanlarla iç içe yaşarlar. Köpeklere sadık dostlar deriz. Güvercinleri barış ve haberci elçiler olarak tanırız. Arıların organize bir şekilde, birlik ve beraberlik içerisinde hep beraber aynı hedefe yönelerek bal yapmalarına şaşırırız. Kuşların solucanlarla beslenmelerini izleriz.
Amerikalıların daha önce askeri üs olarak kullandıkları bir askeri tesiste bataklık kurutulunca bölgeyi yılanlar ve kurbağalar sarmıştı. Çünkü bataklıktaki kurbağalarla beslenen yılanlar aç kalmış ve kendilerine besin aramak üzere sağa sola saldırmaya başlamışlar, kurbağalar da yaşadıkları doğal ortam bozuldu diye kendilerine başka uygun ortam aramaya başlamışlardı. Bilinçli yerleşim yerlerinde küçük havuzlar yapılır. Çünkü sivrisinekler su ortamını severler ve yumurtalarını da buraya bırakırlar. Kurbağalar da sivrisinek ve diğer başka böceklerin  yumurtaları ile beslenerek hayatlarını sürdürürler, böylece kurbağalar böceklenmeye ve sinek hücumlarına karşı hazır kıta vazifesi yaparlar.
Bir köyde yaşlı bir ninenin haylaz ve tembel bir torunu varmış. Ne odun kesermiş, ne de tarlada ve bahçede çalışırmış. Ninesi her gün torununa nasihat eder, "Oğlum, haydi kasabaya git, kendine bir iş bul ve çalış, para kazan!" dermiş. Torunu da bir gün "Tamam nineciğim, ben kasabaya çalışmaya gidiyorum." diyerek evden ayrılmış. Ama üç-dört saat sonra geri dönmüş. Ninesi şaşkınlıkla sormuş, torunu da anlatmaya başlamış: "Nineciğim, köyden çıkarken bir de baktım havada bir kartal bana doğru süzülüyor. Sonra kartal çalılıkların arkasına bir yere kondu, ben de merak edip sessizce baktım. Kartal ağzındaki ekmek parçası ile çalılıkların arasında duran yavru, yaralı, kanadı kırık serçeyi besliyordu. Ben de kendi kendime dedim ki: 'Ey Ulu Yaradanım! Şu zavallı ve aciz serçeciği besliyorsun da, benim gibi bir öksüzü ve yetimi ve ninem gibi bir yaşlı kadını herhalde aç ve susuz bırakmazsın.' Bu yüzden geri döndüm, çalışmaktan vazgeçtim." Ninesi torununa şöyle cevap vermiş: "Benim tembel torunum! Kartal olmaya özenmek var iken, niçin zavallı ve aciz bir serçe yavrusu olmaya özenirsin sen?"

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız