TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı’nın moderatörlüğünü yaptığı, “Bir Nesli Yoğuranlar: Sezai Karakoç” paneli, Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı Kültürel Etkinlikler Müdürlüğünce düzenlenen “Bir Nesli Yoğuranlar” programında şair, yazar, düşünür Sezai Karakoç konuşuldu.
Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde 11 Mart Cuma günü gerçekleşen etkinliğe katılan İBB Kültür Daire Başkanı Abdurrahman Şen, programı düşünceleriyle bugün Türkiye’yi yönetenleri yoğuran ve yetiştiren büyük ustaları anmak için düzenlediklerini belirterek, “Bugün hala aramızda olan, yaşayan büyük ustalarımız var. Onlara sağlıklarındayken bu nesli yoğurdukları için teşekkür etmek amacıyla ‘Bir Nesli Yoğuranlar’ program dizisine başladık. 11. halka bu akşam gönül dostlarınca burada konuşulacak olan Sezai Karakoç usta. Karakoç’a Allah’tan sağlıklı, uzun, verimli ömürler diliyorum” dedi.
TYB İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Muzaffer Doğan, etkinlik öncesi Sezai Karakoç’u ziyaret ettiklerini belirterek, “Programa emeği geçenlere, yazar ve şair dostlarına, siz dinleyicilere Üstadın selamları var” açıklamasında bulundu.
Panelde konuşan Prof. Dr. Turan Koç da, Sezai Karakoç’u ilk olarak 1966 yılında Kayseri’de aldığı bir kitabı sayesinde tanıdığını, sonrasında Ankara’da tanıştığını dile getirdi.
“Dostun hakkında konuşulmaz, dostla birlikte olunur” diyen Koç, Karakoç hakkında konuşmak yerine, dünyaya onun baktığı yere bakmaya çalışmak gerektiğini söyleyerek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Medeniyetimiz bir süredir bir tutulma dönemine girdi, aşağı yukarı 300 yıldır puslu bir havada yaşıyoruz. ‘Kaymaya görsün bir toplumun ayağı’ der Karakoç. Ayağımız sürçtü, aydınlık, koca bir medeniyetin ve onun son versiyonu Osmanlı medeniyetinin arkasından karanlık bir dönem geldi. Sezai Karakoç, ‘Gün Doğmadan’ der, kitabının adıdır ve bu ‘gün doğması’ terimi bizim kültürümüz ve medeniyetimizde çok önemlidir. Erdem Beyazıt ‘Birazdan Gün Doğacak’, Alaeddin Özdenören de ‘Güneş Donanması’ demiştir. Yazdıkları bizi aydınlatmıştır.”
KOÇ: TÜRKÇE’NİN SESİNİ YAKALAMIŞ BÜYÜK BİR ŞAİRDİR
Koç, şair Karakoç’un şairliği hakkında ise şu değerlendirmede bulundu:
“Sezai Karakoç, sesimizin, soluğumuzun ve şiirimizin olmadığı bir dönemde yazdığı Çatı şiirinde ‘Kaç aç varsa hepsi ben, kaç hasta varsa hepsi ben, kaç liman önlerinde dönen, işsiz hamal hepsi ben’ diyerek sesini gümbür gümbür bize duyurmuş, Türkçe’nin sesini yakalamış büyük bir şairdir.”
Şair Ali Ural, panel başlığında yer alan ‘yoğurmak’ konusunu ele alarak, şunları anlattı:
“Yoğurmak için un gerekir, yoğurmak için su gerekir ama yoğurmak için yumruk gerekir. Sezai Karakoç, düşüncesini un yaptı, şiirini su yaptı, eylemleriyle, duruşuyla, sözüyle, suskunluğuyla o hamuru yoğurdu. Bazen şiiri su oldu, bazen düşüncesi ve Sezai Karakoç’un ‘Diriliş’ düşüncesi etrafında aynı zamanda bir şiir de dirildi. O sadece ‘Hızırla Kırk Saat’i yazmamıştır, Türk şiiri tam da demode olmak üzereyken, tam da çürümek üzereyken Sezai Karakoç Türk şiirine hızır gibi yetişmiştir. Yeniliği yakalamıştır ama yeninin, eskinin günümüzdeki bir biçimi olduğunu da farketmiş ve bugünü düne taşımamış, dünü bugüne getirmiştir Türk şiirinde. Yoğurmuştur, bunu düşünce kitaplarıyla da şiiriyle de söylemiştir. O yüzden düşünce kitapları ve şiir kitapları arasında çok başat bir farklılık yoktur.”
Yrd. Doç. Dr. Bahtiyar Arslan, Karakoç’un yazılarında ve şiirlerinde işlediği gelenek konusunun bir tez konusu olduğuna değinerek, “Artık Sezai Karakoç’un tek bir şiiri, tek bir sözü üzerine daha derin tartışmalar, konuşmalar yapmanın zamanı geldiğini düşünüyorum” diye konuştu.
Sezai Karakoç’un Piyesler ve Armağan adlı eserlerinin sahneye mutlaka taşınması gerektiğine değinen gazeteci, yazar Bünyamin Yılmaz, çağımızın anlatım araçlarından sinemanın Sezai Karakoç’la mutlaka tanışmasının gerekliliğini aktararak, şu düşüncesini paylaştı: “Karakoç ‘Masal’ şiirinde Batı’ya giden yedi oğulu anlatır. Altı oğul geri dönmemiştir. Yüz yıl önce coğrafyamızı cetvelle çizenler, tarumar ettikleri ülke aydınlarını batı başkentlerinde dönüştürdüler. Aydınlarının zihinsel kodları değiştirilen ülkelerde de yabancılaşma başgösterdi. Sadece Türkiye sınırlarında değil, dünya ölçeğinde ‘diriliş muştusu’nu sinemaya, beyazperdeye taşımanın zamanı geldi. Yedinci oğlu Batı’ya hakikati haykırırken Batı’da kendi medeniyetini unutan Doğu’nun diğer oğulları esecek rüzgarı bekliyor.”
BIYIKLI: TEK MUTLULUK KAYNAĞIMIZ SEZAİ KARAKOÇ İLE AYNI ÇAĞDA YAŞIYOR OLMAKTIR
Panelin moderatörlüğünü üstlenen Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı, “Bir Nesli Yoğuranlar” projesini hayata geçirerek, bir nesli yetiştiren ve öncülük eden büyük isimlerin konuşulmasını sağlayan İBB Kültür Daire Başkanı Abdurrahman Şen’e teşekkür eden Bıyıklı, şu yorumu yaptı:
“Sezai Karakoç gibi isimler Batılılaşma projesini başarısızlığa uğratan adamlardır, bunlar bu toprakların değerlerini bir nesil yetiştirme derdiyle geleceğe taşıyan adamlardır. Savaşların olduğu, insanların, çocukların öldürüldüğü bu çağda tek bir sığınağımız, tek bir ümidimiz var, belki de tek mutluluk kaynağımız Sezai Karakoç ile aynı çağda yaşıyor olmaktır.”
Etkinlikte söz alan şair Hüseyin Akın ise, Karakoç’u sadece bir şair olarak düşünmenin onu yeterince anlamamak manasına geldiğini vurgulayarak, şu şekilde konuştu:
“Biz onu hem 20. asrın, hem de yeni bin yılın mütefekkiri olarak görüyoruz. Bir ‘Diriliş’ muştucusu, bir Peygamber aşığı, bir toplum uyarıcısı, teyakkuza geçirici bir şahsiyet, bir ahir zaman dervişi olarak görüyoruz. Şiiri hiçbir zaman bir müsekkin olarak kullanmamıştır ve şiiri müsekkin olarak kullananların da her zaman karşısında olmuştur. Onun nezdinde şair, şiirden önce gelir çünkü bir misyonu ve çağı tanıklığı, sorumluluğu vardır.”