Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi isimli eserin yazarı olan Safâ Mürsel, Bâbıâli Sohbetleri’ndeki konuşmasında risalelerin okuyanlarına dil şuuru verdiğini söyledi.
Osman Esgice (Sanatalemi.net)
Yıllar önce yayımlandığında büyük yankılar uyandıran Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi adlı eserin müellifi Safâ Mürsel, Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin düzenlediği Bâbıâli Sohbetleri’nin konuğuydu. Mürsel, eserin yazılış hikâyesini ve bu çalışmaya katkıda bulunanları andı, onlara teşekkür etti. Timaş Kitapkahve’de düzenlenen toplantı, yaklaşık iki saat boyunca ilgiyle takip edildi. Toplantının takdim konuşmasını yapan yazar yayıncı Haluk İmamoğlu, Safâ Mürsel’in kaleme aldığı Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi adlı eserin 1970’li yılların sonunda yeni ufukların açılmasına vesile olduğunu belirterek, “Safâ Bey bu esere çok emek verdi, göz nuru, alınteri döktü. Eser de hak ettiği ilgiyi gördü. Özellikle risaleleri daha yakından tanımak isteyen akademisyenler ve aydınlar bu eserden çok istifade ettiler.” dedi.
“Ben bu eserin müellifi değil editörü gibiyim. Çünkü Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi isimli eserin yazılışında bir çok kişinin emeği geçti, yaklaşık 30-40 kişi destek oldu, fikir verdi, tavsiyelerde bulundu. Dolayısıyla bu çalışma âdeta kolektif bir eser olarak günışığına çıktı.” dedi. Safâ Mürsel konuşmasının başında şunları söyledi: “Benim âlemimde Risale-i Nurların yeri başkadır. Normal bir din ve vaaz kitapları olmanın ötesinde tefekkür eserleridir.” diyen Safâ Mürsel, risalelerle tanışmasının hikâyesini dile getirdi. Safâ Mürsel, konuşmasına şöyle devam etti:
“Denizli’de iken yayın dünyasını düzenli takip ediyordum. Çıkan ve şehre gelen bütün dergileri dikkatle okuyordum. O zaman İslâmî düşünce Türkiye’de yeni yeni filizleniyordu. Fakülteyi bitirdikten sonra bu kitabı hazırlamaya başladım. Yazım safhası yaklaşık 2-3 sene sürdü. ‘Üç Mehmedler’ olarak bilinen Mehmed Emin Birinci, Mehmed Fırıncı ve Mehmed Kutlular’ın teşvikleri çok oldu. Bir de Abdülvahit Mutkan ağabeyi unutamam. Bilhassa kendisine şifa dilediğim Mehmet Kutluluar destekte ve katkıda bulundu. Tabii Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yakın talebelerinden Mustafa Sungur’la birlikte Mehmed Kırkıncı Hoca’nın da kıymettar tavsiyeleri oldu. Yazar dostlarım İhsan Atasoy, Necmeddi Şahiner de ilgilerini esirgemediler. Kısacası bir çok gönül dostunun bu eserin oluşumunda ciddi katkılarını ve desteklerini gördüğümü söylemeliyim. Başta ismine itirazlar oldu. ‘Felsefe’ kelimesinin uygun olmadığı ileri sürüldü. Ama ikna ettim ve istediğim isim kitaba verildi.”
1500’E YAKIN DAVA AÇILDI
Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur eserlerine geçmişte yaklaşık 1500 dâvâ açıldığına ancak bunların çoğunun beraatle neticelendiğine dikkat çeken Safâ Mürsel, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde şu görüşlere yer verdi:
“Risalelerin yasaklanması için büyük çabalar harcandı o zaman, uzun yıllar bu konuda mesai sarfedildi, yaklaşık 1500 dâvâ açıldı, ama hukuk yolları içinde bunların çoğu beraatle neticelendi. İnsanlar âdeta yıldırılarak, bu kıymetli eserlerden istifade etmesi engellenmek istendi. Ama başaramadılar. Aziz milletimiz yine her yerde bu eserleri, aradı, buldu, okudu ve istifade etti.”
Bediüzzaman’ın fikir dâvâsının Van Valisi’nin yanında iken başladığını, onun tavsiyesiyle İstanbul’a gelip fikirlerini açıklamaya başladığını ifade eden Safâ Mürsel şöyle devam etti:
“Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’a geldikten sonra padişah Sultan Abdülhamid Han’la görüşmek istedi. Ama görüştürmediler. Medresetü’z Zehra projesi vardı. İslâm âleminde intibaha vesile olacak bir eğitim kurumunun hayalini kuruyordu. Mısır’daki El-Ezher gibi bir medrese düşlüyordu. O dönemin belli başlı gazetelerinde fikirlerini neşretti.”
ESERLERİNDE İMAN MESELELERİ YER TUTAR
Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde imanî meselelere büyük yer verildiğini, siyasî konuların çok az ve yerinde olduğunu ifade eden Safâ Mürsel’in, bu konudaki düşünceleri ise şöyleydi:
“Bediüzzaman’ın eserlerinde insan meseleleri geniş yer tutar. Siyasî konular ise çok azdır. Bediüzzaman bilim, sanat ve hayata dair orijinal fikirlerini ortaya koyar. Yaradılış ve varlık meselelerini sorgulayan üstad, okuyucularını bu yönlerden aydınlatır.”
Bediüzzaman Said Nursi ve Devlet Felsefesi’nde yer alan bölümlerden ayrıntılı olarak bahseden Safâ Mürsel, “Risale-i Nurlar, okuyanların hem aklına, hem fikrine, hem vicdanına tesir eder. Bu eserler bir bakıma hem dimağa hem de kalbe hitap ediyor. ‘Kuvve-i akliye’, ‘kuvve-i gadabiye’ ve ‘kuvve-i şeheviye’ gibi kavramları izah ediyor.
İLİM, KÜLTÜR VE MEDENİYET
Risalelerin incelendiğinde, ilim, kültür ve medeniyet meselelerinin de çok geniş yer tuttuğunu ifade eden Safâ Mürsel, “Bediüzzaman Said Nursi henüz 1920’li yıllarda İslâm dünyasının durumunu gözlemlemiş ve sıkıntılarını tespit edip çözüm yolları teklif etmiştir. Dağılmaya karşı tevhid, çözülmeye karşı da kardeşlik tavsiyesinde bulunmuştur. İslâm dünyasında âlimlerin iştirakiyle bir meşveret ve şura oluşturulması gerektiğini söylemiştir. İlme çok değer verir, ahir zamanda insanların ilme yöneleceğini hatırlatır. Belağat ve edebiyata da ehemmiyet verir. Hürriyet, cumhuriyet, milliyetçilik gibi kavramları en doğru şekilde izah eder, yorumlar.” dedi.
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkında yeni çalışmaların yapılmaya başlandığına, üniversitelerde tezler hazırlandığına dikkat çeken Safâ Mürsel, bu alanda yine de bir boşluk olduğunu daha çok çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi. Mürsel’in bu hâtırası ilgi çekiciydi: “Japon bir gence, risaleleri niçin okuduğu sorulduğunda ‘Çünkü risaleler fıtrat diliyle yazılmıştır da ondan dolayı okuyorum.’ şeklinde cevap vermişti. Bu da bize risalelerdeki gücü gösteriyor. Evet risaleler fıtrat diliyle ve biz insanlar için yazılmıştır.”
Risale-i Nurları düzenli okuyanların dil şuuruna sahip olduklarını ifade eden Safâ Mürsel konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Bugün eğer Türkçe yaşıyorsa, bir çok kelime ölmediyse, millî ve dinî kavramlarımız unutulmadıysa bunu da risalelere borçluyuz. Çünkü aslına uygun olarak korunan ve okunan risaleler herkese bilhassa gençlere bir dil şuuru veriyor. Osmanlı Türkçesi yaşatılıyor. Arapça Farsça kökenli olsa da güzel dilimize yerleşen kelime ve kavramlar ihmal edilmiyor, unutulmuyor, yaşatılıyor. Bu bakımdan risalelerin dilimize, Türkçemize de çok büyük bir hizmeti olmuştur. Zaten medeniyet sağlam ve zengin bir dil ile ayakta durur. Dilimizin zenginliğini biz bu kaynaklarda bulduk.”
Salih Suruç, Süleyman Karakulluk, Dursun Gürlek, Özdemir Özsoy, Şerif Aydemir, Fatma Ersem Yargıcı, Mehmet Cangır, Şenol Tombaş ve Mehmet Nuri Yardım’ın da dinleyiciler arasında yer aldığı toplantı, bütün şehitlerimizin ve müminlerin ruhlarına okunan Fatiha ile sona erdi. Toplantının ardından Safâ Mürsel, Haluk İmamoğlu ile dinleyiciler toplu olarak hâtıra fotoğrafları çektirdi.