Çocuk eğitimindeki en temel yanlışı ve doğrusunu Asmin N. Singez yazdı!
Çocukluğun orjinalliği nasıl değişime uğruyor?
İnsanın doğasında var. Yaşam değişim dönüşüm sirkülasyon içerisinde.
Bu duruma açık olan kişi direnmeden izin veriyor kendi dönüşümüne… Ancak inatçı bir kişilik değişime direniyor. Neticede değişimin iki türlüsü mümkün; ya olumsuz ya da olumlu olabiliyor… Bunun nedeni ise genellikle toplumun, ailenin, geleneklerin, biçimsel yaklaşımları…
Bu yüzden çocuk ister istemez büyüdükçe özünden uzaklaşıyor…
Sonra bir gün o çocuk anne oluyor, baba oluyor. Ev hanımı oluyor. Öğretmen oluyor. Ya da mühendis, veteriner, işçi, memur, avukat, esnaf.. her neyse… Edindiği meslek, ünvan, itibariyle de bir role bürünüyor… Bu roller aynı zamanda edindiği yeni kabuklar…
Sonra bir gün çocuğuyla veya çocuğun biriyle başbaşa kalıyor. Onu anlamak için empati yapmanın yararını keşfediyor ama yinede, çocuğun duygularını, düşüncelerini, hayallerini kendi bilinçaltı süzgecinden bilmeden geçiriyor… Farkında değil!
Hatırlamıyor. Unutmuş kendi çocukluğunu. Saflığını. Hayallerini. Bilinçaltının su yüzüne; karşısındaki çocuk üzerinden çıkmaya başladığını görüyor…
O çocuk başka biri. Yeni biri. Sadece seninle olmayı seçmiş. Zaten aranızda bir sözleşme var. Siz belli bir süreliğine birlikte olup birbirinizin tekamülüne yardım etmek için bir araya geldiniz… Senin görevin ona yardım etmek sadece. O çocuk da sana yardımcı olmaya aday…
“Büyükler kendi kendilerine yıkamadıkları duvarlarını başka bir ruha örmeseler nasıl olurdu? soyunup, arınsak… onların saf ayarına biz dönsek! Bunu kendi çocukluğumuzdan başlayarak yapabiliriz…”
Kendi çocukluğumuz!
Hani derler ya; ‘içindeki çocuğu sev’ diye.
Bir de şu vardır: ‘içindeki çocuğu büyüt’ …
Ben de şöyle diyorum: ‘kendi çocukluğunuza gidin onunla konuşun, onu şefkatle kucaklayın, öpücüklere boğun’ nasıl da tatlıymış öyle değil mi!…
O küçüğü olduğu gibi sarmalayıp barışın çocukluğunuzla. Ve onu tanıyın! Kendi çocukluğunu tanıyan ve onu olduğu gibi görüp kabul eden bir yetişkin daha öz güvenli olacaktır. Böylece çocukları da daha iyi anlayacaktır…
Spiritüel öğretilerde şöyle bir sistem vardır.. Evet, 3. Boyut realitesinde geçmişe gidemezsiniz, değiştiremezsiniz bu bakış açısıyla düz bir çizgide ilerliyordur hayat. Ancak spiritüel bir insan bir üst boyutun gerçekliğini yaşayabilir. Zaman eğilip bükülebilir… Kişi, kendi geçmişine gidip geçmişteki her hangi bir an’ını dönüştürebilir.
Örneğin; sizi üzen bir hatıranız vardır.. Meditasyon halindeyken o ana gidip yeniden yaşamaya programlıyorsunuz beyninizi. Yeni bir senaryo yaratabiliyorsunuz. Ve orada olup bitenleri ya dilediğiniz gibi yeniden planlıyorsunuz ya da tamamen ışığa çevirip şifalandırıyorsunuz. Bu işlem kendi ruh sağlığınız için önemli bir aşamadır. Bunu yaparken geleceğinizi de değişime uğratmış oluyorsunuz. Çünkü o andaki bakış açınız da şifalandı…
Her insanın özü ruhsallığa dayandığına göre bu çalışmayı ‘hatırlayan’ herkes yapabilir. Sihirli bir çalışmadır. Bazı büyüklere ilginç gelebilir ama bunu çocuklara anlattığınızda müthiş eğlenceli bulacaklardır..
Tüm sihirler çocuk zihinlerinde; hayallerinin, parmaklarının ucundan akmaya başlar neşeyle. Onlara bakınca en büyük sihirin neşeli olmaktan geçtiğini de farkettirirler…
Bizi eğiten çocukluktur, çocuklardır. An’da yaşarlar. Duyguları, kalpleri, beyinleri taptazedir…
Peki büyükler ne yapar? Büyük bir ciddiyetle olaylar dünyasına dalıp, kendi yarattıkları durumları, mantıklarının süzgecinden geçirir sonra hüzünle zihinlerinde dans edip dururlar çoğunlukla…
Çocuklar ise; büyük bir ciddiyetle oyunlarını oynayıp, oynadıkları oyunların dünyasına dalıp, durumları gülücüklerinin süzgecinden geçirir sonra neşeyle kalplerinde dans ederler..
Tabii büyüklerin koruyucu, tutucu öğretilerinin etkisinden uzak kalabildikleri özgür zamanlarında…
Peki hangisi daha mantıklı? Zihin sesi mi, Kalp sesi mi?
Orjinal ayarlarımıza geri dönmek en mantıklısı olmaz mıydı? Kalbim OLur diyor.
Asmin N. Singez
*
www.gencgelisim.com