Devlet okullarında bir araştırma yaptık. Etkili öğretmenler ile etkisiz öğretmenler arasındaki farka baktık.
Aralarında çok önemli bir fark bulduk. Daha doğrusu gizli bir bakış açısı. Bu fark tüm öğretmenliklerini etkiliyordu. Aynı yapıyı ailelerde de gözlemledik.
Neydi bu fark?
ÇOCUK ÜZERİNDE KONTROL
Etkili öğretmenler çocuklara güvenirken, etkisiz öğretmenler güvenmiyordu.
Etkisiz öğretmenlerin çoğu, ‘Çocuklar serbest bırakılmaya gelmez’, diyordu. ‘Serbest bırakılırsa; çalışmazlar, yaramazlık yaparlar, dersi kaynatırlar’ diye düşünüyordu.
Bu güvenmeme dürtüsünün altında tehlikeli bir düşünce var. O da şu: İnsanlar özünde bencildir ve çıkarcıdır. Onları kontrol etmek gerekir.
Çocuğa güvenmeyen öğretmen kendisini sınıfta tek otorite kaynağı olarak görüyor ve çoğu davranışı çocukları kontrol altına alarak otoritesini korumak üzerine oluyor.
Öğretmen dersi işlerken bilinçaltında hesap yapıyor ve kendisine şu soruyu soruyor: Bu etkinliği yaparken çocuklar kontrol dışına çıkar mı?
Öğrenmeden hedeflerinden uzaklaşıyor, amaç kontrol etmek oluyor.
Bir öğretmen, çocuklara güvenmiyor ve onları kontrol etmek istiyorsa, onlar ile güvene dayalı bir ilişki kurması zordur. Öğrenme ortamı yaratması daha da zordur. Çünkü öğrenme makul seviyede kontrol dışı kaos gerektirir. Tabii ki bu aileler için de geçerli.
GÜÇSÜZLÜK DUYGUSU
Güvenmemeye bağlı kontrol, aynı zamanda çocukta güçsüzlük duygusu da oluşturuyor.
Çünkü öğretmen kendi otoritesini ortaya koyarak güce dayalı bir ilişki oluşturuyor. Mesaj açık: ben güçlüyüm, sen güçsüz.
Dahası çocuk biliyor ki becerikli olsa, kimse onu kontrol etmek zorunda olmaz. Sadece birileri yol gösterir.
Bu durumda çocuk farklı mekanizmalar ile güç sağlamaya çalışıyor; şiddet, çeteleşme, gürültü yapma ve dersi önemsizleştirme gibi. (Hatta sigaraya başlamanın asıl sebebi de bu.)
DUYARLILIK DUYGUSU
Kontrolün olduğu sınıfta bol miktarda ceza ve ödül de oluyor. Çünkü hem cezanın hem ödülün özünde kontrol var. İstediğimi yaparsan, ödül alırsın. Yoksa, cezalandırılırsın ve aşağılanırsın.
Bu sistemde çocuk kendisinden istenilen görevi ödül almak ya da cezadan kurtulmak için yapıyor.
Değerli bulduğu için değil.
Çocuk bu durumda kendisine ‘Doğru olan ne?’ sorusundan ziyade, ‘Ne yaparsam başım derde girmez?’ sorusunu soruyor.
Bu durumda çocuk diğer insanlara karşı duyarsızlık geliştirir. Tek derdi kendini korumak olur.
Çocuk bencilleşir. Çünkü her davranışı kendisine zarar gelip gelmeyeceği açısından değerlendirir.
SORUMLULUK DUYGUSU
Çocuk bu ortamda sorumluluk duygusu da kazanamıyor. Çünkü öğretmen sürekli kontrol etmek zorunda olduğu için çocuğa güvenip sorumluluk vermiyor.
Sorumluluk vermeden, sorumluluk gelişemez.
Düşünmeyen ve sorumluluk almayan çocuklar yetişiyor.
Bu tür öğretmenler ‘’ Çocuklar kendilerine söyleneni yapmakla yükümlüdür. ‘’ diyor.
Buradaki varsayım da açık: Çocuklar kendileri için karar veremez, karar verirse de tembelliği ve yaramazlığı seçer.
Bu da hem öğrenmeyi, hem de sevgi odaklı bir ilişki kurmayı engeller.
YALAN SÖYLEME
Çocuk bu tür ortamlarda güvende hissetmediği için yalan da söylemeye başlıyor.
Amacı doğruyu savunmak değil, kontrol baskısından kurtulmak.
Öğretmenler ve aileler ben çocuğu nasıl kontrol ederim fikrinden kurtulmalı ve çocuklara güvenmeli
Çocuğu kendi kararlarını vermesi, sorumluluk alması ve duyarlı olması için nasıl desteklerim ve bütün bunlar için onunla nasıl işbirliği yaparım sorusunu kendisine sormalı.
İşte o zaman sağlıklı bireyler yetiştirebiliriz.
*
Özgüt Bolat
www.twitter.com/ozgurbolat
*
Bu yazılarımızı da okumak isteyebilirsiniz:
Yenile Yenile Yenmeyi Öğrenmek! |