Nasıl Anne Babasınız?

0
922

Son haftalarda kendimi birbiri ardına içinde bulduğum anne-baba eğitimi seminerlerinin bir diğeri geçtiğimiz hafta Psikoloji İstanbul’un düzenlediği Çocuklarınızla İletişiminizi Güçlendirin başlıklı seminerdi.

Önce birkaç not:

(1) Bu eğitim sadece daha önce Türkiye’de eğitim veren Byron Norton’ı ilk kez izlemem açısından bir ilk değildi. Neredeyse 20 senedir birlikte olduğum, 6 senedir ebeveynliği paylaştığım adamla bir ebeveyn eğitimi seminerine katılmam açısından da bir ilkti. Bu konuda benim yapamadığımı yapan ve eşimi böyle bir eğitime katılma konusunda ikna eden sevgili Nilüfer Devecigil’e bu vesileyle teşekkür eder, desteğinin devamını dilerim!

(2) Ben ne zaman bu seminerlerle ilgili görselleri paylaşsam “Vah, tüh, ben de katılmak isterdim, niye haber vermedin alacağın olsun!” gibisinden tepkiler alıyorum. Birincisi, haber verdim şekerim.Facebook’ta da, Twitter’da da paylaştım. İkincisi, Psikoloji İstanbul’un bültenlerine üye olarak bu eğitimleri takip edebilirsiniz.

(3) Aşağıdakiler benim kendi notlarım; kendi çıkarımlarım. Seminerde başka blog yazarları ve gazeteciler de vardı. Eminim onlar da görüşlerini aktaracaklardır. Bir başkası söylenen bir şeyi farklı algılamış olabilir, ki bence çeşitlilik adına daha da iyidir; güzeldir.

Gelelim seminere… Önce Byron Norton’ı tanıyalım: “Çocuklar oyunla iyileşir” diyen, eşi Carol Norton’la birlikte çocuklar için, özellikle de dezavantajlı, travma yaşamış/yaşayan çocuklar için oyun terapileri düzenleyen Amerikalı bir psikolog kendisi. Daha önce de Psikoloji İstanbul’un konuğu olarak benzer eğitimler vermiş.

Taksim Elite World Hotel’deki seminerine katılımcıları “Ebeveynlik Felsefesi” hakkında düşündürerek başladı Norton. Ebeveynlik yaparken amaçlarınız neler, ne kazanmayı istiyorsunuz? diye sordu salondakilere. Ebeveynliğin sadece otorite gerektiren anlarda müdahale etmekten ibaret olmadığını, bir bütün olduğunu anlattı.

Ebeveynlik Felsefesi

Ebeyvenlik felsefemizi belirlemek için, çocuğumuzda olmasını istediğimiz özellikleri listeleyecekmişiz. En az 5 dedi Norton, ama benimkinde 3-4 tane anca çıktı. Bilmiyorum bu iyi ya da kötü bir şey mi, Norton yaptığında 25 madde çıktığına göre pek iyi bir şey olmayabilir. Her neyse, o listedeki şeyleri çocuğumuza söyleyecekmişiz: “Sen başarılısın.” Daha doğrusu “İstersen başarılı olabilirsin. Senin içinde bu potansiyel var.”

Ve şöyle dedi:

Beklentileriniz neler? Çocuğunuzun sizin gibi mi olmasını istiyorsunuz? Aklınızdaki “ideal çocuğun” özellikleri nelerdir? Bunlar bir düşünün ve kağıda dökün.

Döktük. Daha doğrusu herkes çocuğunun taşımasını istediği özelliklerle ilgili bir şeyler söyledi:

Özgüvenli
Kararlı
Sevgi dolu
Kendiyle barışık
Lider
Karizmatik
Yaratıcı

Ardından ekledi Norton:

Ebeveynlik anlık bir şey değil. Zaman içinde çocuğunuzla aranızda gelişen ilişkinin etkisi ebeveynlik. Yola çıkarken çocuğunuzun nereye gitmesini istediğinizi, nasıl bir yetişkin olmasını istediğinizi düşünerek hareket edin. Ona vermek istediğiniz [yukarıdaki] özelliklerin onda var olduğunu düşünün ve bunu ona da söyleyin.

Önemli olan çocuğumuza, olmak istediği her şey olabileceği mesajını vermemizmiş. Meslek anlamında değil, kazanım, donanım anlamında. Başarılı da olabilirsin, mutlu da olabilirsin, yaratıcı da olabilirsin – bütün bunları olmak için gereken her şey sende zaten var…

Daha sonra ilginç bir çalışma yaptırdı Norton. Katılımcılara önce en az yakın oldukları büyükanne/büyükbabalarını düşünmelerini söyledi. Onlardaki hangi özelliklerin onlardan uzak kalmamıza sebep olduğunu hatırlamamızı istedi. Herkes bir şeyler söyledi:

Fazla eleştiren
Otoriter
Uzak
İlgisiz

Aynı beyin fırtınasını daha sonra en sevdiğimiz büyükanne/büyükbabamız için yaptık:

Eğlenceli
Sevgi dolu
İçten
Oyuncu

Ve dedi ki “İşte siz böyle bir ebeveynsiniz. [Yukarıdaki] ikisinin karışımısınız.”

Düşündürücü…

“Çocuklarınızı, torunlarınızın ebeveynleri olacaklarını bilerek yetiştirin” dedi Norton. Ve şu korkutucu gerçeği tekrarladı:

Sizin ebeveynliğiniz en az beş nesili etkiliyor. Siz sadece kendi çocuğunuza değil, torununuza, torununuzun torununa, onun torununa, … ebeveynlik yapıyorsunuz.

Nasıl? Nefes alabiliyor muyuz? Sizi bilmem ama bu noktada ben biraz daraldım. Ebeveynlik zor iş tamam da, ben kendi çocuğumun altından zor kalkarken daha doğmamış torunlarımın torunlarına etki ediyor olma düşüncesi ürkütücü… Bu noktada Norton’ın kimsenin mükemmel olmadığını ve “mükemmel ebeveyn” diye bir şey olmadığı hatırlatması beni biraz rahatlattı, ama biraz… “En sevdiğiniz büyükanneniz/büyükbabanız da mükemmel değildi, ama onu hatırlamanın sizde bıraktığı olumlu hislere bakın” dedi. Peki.

Zamane ebeveynleri eskiye oranla çok fazla bilimsel veriye sahipmiş. Eskiden ebeveynler birkaç ana stili benimserlermiş: (1) Sürü güder gibi ebeveynlik- Çocukları bir yere yönlendirmeyi amaçlayan, başka da bir şeyi amaçlamayan bir yaklaşımmış. (2) Depo tarzı ebeveynlik – Çocuğu TV karşısına koy, ona vermen gereken her türlü değeri (cinsellik, ahlak, şiddet, vs.) oradan öğrensin (fena!) (3) Helikopter ebeveynliği – Çocuğun yaptığı her hareketi izleyen, onu sürekli kontrol eden kontrol hastası ebeveynlik türü.

Her ebeveyn, kendi anne-babasından daha iyi bir ebeveyn oluyormuş. Bu işin kuralı buymuş. Biz de kendi anne-babalarımızın ebeveynlik şekliyle mücadele etmeyi bir kenara bırakmalı, çocuğumuzda olmasını istediğimiz bu 5 (ya da daha fazla) karakteristiğe odaklanmalıymışız. Böylelikle Ebeveynlik Felsefemizi şekillendirmek daha kolay olurmuş.

Beyin ilişkiyle büyür

Çocuğumuzla kuracağımız ilişki, onun beyin gelişimini etkiliyormuş. Şöyle ki: yenidoğan bir bebeği ormanın ortasında bırakın. Kurtlar bulsun, büyütsün; çocuk “oldukça zeki bir kurt” gibi davranır. Ya da şempanzeler evlat edinsin; çocuk “iyi bir şempanze” olur. Çocuğun iletişimde bulunduğu çevrenin onun beyin gelişimi üzerindeki etkisini, kısacası, çocuğunuzun gelişiminde ne kadar önemli rol oynadığınızı anlıyor musunuz?

Özellikle annelerin rollerine değindi Norton. İlk 18 aya kadar bir bebeğin günde 50 ila 75 defa anne ilgisi istediğini, annenin bu ihtiyaçları karşılaması halinde çocuğun sevdiklerine güvenle bağlanabilen, ihtiyaçlarını dile getirebilen ve nasıl karşılanması gerektiğini bilen, depresyona daha az yatkın bir birey olarak geliştiğini söyledi. Annelerin çocuklarına gösterdiği ilgi, onların uzun ve sağlıklı yaşamaları, birçok travmayı atlatabilmeleri için gerekli becerileri kazandıran bir “gençlik iksiri”ymiş adeta.

En önemli öğretme yolu model olmak

Üç anne göl kenarında oturuyorlar. Onların 5 yaşlarında üç çocuğu da göl kıyısındaki kayığın içinde oynuyorlar. Birden bir şeyler oluyor, kayık suya kayıyor ve açılmaya başlıyor. Anneler bir de bakıyorlar ki kayık almış başını gidiyor. Annelerden biri histerik bir şekilde hareket ediyor; çocuğu da öyle. Diğeri çığlık çığlığa bağırıyor; çocuğu da aynı şekilde. Üçüncü anne önce çocuğuna seslenerek onun dikkatini çekiyor; ve ona eliyle suya kürek yaptırarak kayığı kıyıya kadar getirtiyor. Çocuklar bizlerin davranışlarını modelleyerek öğreniyorlar. Her hareketimizi izliyor, kaydediyor, ve [yukarıdaki örnekteki gibi] problem çözme yeteneklerini geliştiriyorlar.

Üç ebeveyn

Çocukların üç ebeveyni varmış: (1) Anne (2) Baba (3) Anne-baba arasındaki ilişki. İlk ikisiyle etkileşimde bulunabilir, onlara tepki gösterebilirmişiz çocuklar. Ancak anne-baba arasındaki ilişki konusunda hiçbir şey yapamazlarmış. Bu yüzdenmiş anne-babanın ilişkisinin sağlıklı olmasının gerekliliği…

Her gün bir özellik

Bu “çocuğumuzda olmasını istediğimiz 5 özellik”ten her gün birisini söyleyecekmişiz çocuklarımıza. Ama daha da önemlisi, onlara her gün onları sevdiğimizi söyleyecekmişiz, mutlaka. Çocukların sevgi ihtiyacı, sürekli dolu tutulması gereken bir benzin deposu gibiymiş. Boşalmasına fırsat vermeden, sürekli doldurmak gerekirmiş.

Çocuklarınıza, olmak istedikleri şeyi olabileceklerini söyleyin. Çocuğunuzun o anki davranışları kusursuz olmayabilir, ancak potansiyelin onda olduğunu söyleyin.

Seminerin ikinci bölümünde bir video seyrettirdi Norton. Bir anne-çocuğun oyun terapisi seansı sırasındaki etkileşimlerini gösteren bir videoydu. Biraz fazla uzun sürdü video, açıkçası videonun tamamını seyredip bayılmaktansa Norton’ı dinlemeyi tercih ederdim. Ancak kendi adıma önemli çıkarımlar yapmadım değil. Aldığım en önemli mesaj Çocuklarınızla oynarken görev odaklı olmayın, ilişki odaklı olun idi.

Norton’ın gösterdiği videoda anne çalan cep telefonunu açıyor, kendisiyle oynamak üzere bekleyen çocuğuna “Benim hayatım seninkinden daha önemli” mesajı veriyordu. Yanlış. Çocuğumuzla oynarken, 15 dakikalığına cep telefonlarımızdan, e-mailden, Twitter’dan ayrı kalabiliriz, değil mi? (Blogcu Anne okuru sana söylüyorum, ben anlayayım.)

Norton’ın eğitiminden iki çok önemli mesaj çıkardım ben:

(1) Çocuklarınızla oynayın. Nasıl mı? 3 yaşınıza geri dönün. Eğlenceli olun. Bırakın, oyunu onlar kursun, ne oynayacağınıza, nasıl oynayacağınıza onlar karar versin. Siz sadece kendinizi akışa bırakın.

(2) Çocukların oldukları gibi kabullenilmeye ihtiyaçları var. Burada altı çizilmesi gereken şey onlara yapay övgü sözcükleri dizmek değil. “Evet, bu sefer başarısız olmuş olabilirsin; ki zaten her şeyde başarılı olmak zorunda da değilsin. Ancak yapmak istediğin şeyde iyi olabilirsin, bunun için gerekli potansiyel sende var” gibi yüreklendirmeler, çocuğun ileride karşılaşacağı zorlukları aşması için ona gerekli kaynakları verirmiş.

Bu “onun içinde potansiyel olduğu” yaklaşımını ben son zamanlarda Deniz’le farkında olmadan uygular oldum. Malum, okulda çocuklar Allah’a emanet. Dedim ki Deniz’e:

Deniz’ciğim… Okuldayken… Canın bir şey yapmak istediğinde… Sana birisi bir şey dediğinde… Bir şey yapmanı, bir yere gitmeni istediğinde… Kendini dinle. Sen akıllı bir çocuksun. Doğrusunu biliyorsun. Yüreğini dinle. O sana doğrusunu söyleyecek. Doğru olmadığını bildiğin bir şeyi yapma. Eğlenceli olacak olsa bile, komik olacak olsa bile yapma. Sen doğrusunu biliyorsun.

Ben bu seminere gidince çocukların uyku saatlerini kaçırmıştım. Ben evde olmayınca Deniz de ödevini yapmamış, tam beklediğim gibi. Sabah okula ödevini yapmadan gitmek istemedi, birlikte oturduk başına. “Ne güzel boyuyorum di mi anne?” dedi boyarken. “Evet Deniz’cim” dedim, biraz da öğrendiklerimden hareketle, “çok güzel boyuyorsun. İstersen ressam olabilirsin.”

“Ben Ninja olucam” dedi.

Ninja mı?! Hemen zihnimdeki listeyi gözden geçirdim: Özgüvenli, kararlı, kendiyle barışık, sorumluluk sahibi… Ninja yoktu listede… Ama herhalde bunlar bir Ninja’da olması gereken özellikler diye düşündüm. “Ne istersen olabilirsin Deniz’cim” dedim.

“Ressam Ninja olucam” dedi.

“Tamam” dedim.

İster ressam, ister Ninja, ister Ressam Ninja… Mutlu olsun, daha da bir şey istemem.

Kaynak : http://blogcuanne.com/

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız