Oraz Yağmur
HER NEFESTE MÜCADELE
(Türkiyeme bagışlanmış şiirler)
ORAZ YAĞMUR’UN ÖZGEÇMİŞİ
Yazar, şair ve araştırmacı Oraz YAĞMUR 1947
doğumludur.Kütüphaneci, traktörcü, ögretmen olarak çalıştı. 1972 de Aşkabat’ta Mahtumkulu Üniversitesi’ni bitirdi. Son on beş yıl serbest çalıştı.
1989 yılında “Sisler Dağıldığında” isimli romanı bir senede 2 baskı yaparak 57 bin adet satılmıştır. Bu roman devlet adamlarının mafyayla iş birliği içinde neler yaptığını açıkça göstermektedir. Yazarın ikinci romanının ismi “Mahtumkuluname”dir. Bu roman 1992 yılında basılmıştır ve 30 bin adet satılmıştır. 1994 de büyük Türkmen destancısı Gurt Yakup’un hayatını anlatan kitapçığı 2 ayda 40 bin adet satılmıştır.
Sovyet zamanlarında rejimin resmi ideolojisiyle bağdaşmadığı için yasaklanmış olan Karacaoğlan’ın Türkmenistan’da yeniden gündeme gelmesinde 1990 yılında Oraz Yağmur’un “Karacaoğlan’ı Kim Zindandan Çıkarır?” makalesi etkili oldu. Yazarın 1994’de “Saçların Kara Değil mi?”, 2007 de “Kumru Seslim Nerdesin?” kitapları Karacaoğlan’ın Türkmenistan’da ve Orta Asya’da yakından tanınmasını sağladı.
1999 senesinde yazarın büyük Atatürk’ün hayatını ve Türk Dünyası için
yaptıklarını anlattığı “Ben Atatürk” kitabı Orta Asya’da bu büyük
önderin tanınmasında önemli rol oynadı. Oraz Yağmur’un hazırladığı Mevlana’nn “Oldugun Gibi Görün” kitab, “Türk Dünyası’nın Şiir Antalojisi” Yunus Emre’nin “Sevelim Sevilelim” kitabı, İbrahim Ethem hazretlerinin poemi basılmıştır. Ayrıca “Hacı Bektaş Veli” kitabı, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun şiirlerinden seçmeler şimdi baskıya hazır durumdadır. Türk Dünyasının kültür köprüsünün sağlam olması için Aşkabat’da Mehmet Akif Ersoy’un, Karacaoğlan’ın, Mevlâna’nın, Yunus Emre’nin ve Atatürk’ün anma günlerini organize etdi.Türkiyeli şairlerin bir çoğunun şiirlerini Türkmenistan Türkçesine aktardı.
Oraz Yağmur Türkiye’de, KKTC’de, Azerbaycan’da, Kazakistan’da, İran’da,
Özbekistan’da yapılmış olan çeşitli kongrelere, sempozyumlara,
konferanslara bildiriyle katıldı. Makaleleri türlü dergilerde ve
gazetelerde basıldı. Duygulandığı zamanlarda şiir yazmaktadır. ”Karabağlı
Annenin Ağıtı” ve “Degirmen taşi” isimli şiir kitabi mevcuttur.
Türk dünyasına üstün hizmetlerinden dolayı 1999 yılında Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı tarafından Liyakat Ödülü’ne layık görülmüştür. Bu büyük ödül Türk Dünyasında sadece B. Vahabzade’ye ve Oraz Yağmur‘a verilmiştir. 2005 yılında Tarsus Beş Altın ödülüne ve 2008 yılında Türk Kültürüne Hizmet
Ödülüne, 2009 yılında Türkiye Yazarlar Birliği’nin Büyük ödülüne layık
görülmüştür.
Yazar dört kız, iki oğul babasıdır.
AL BENİM YÜREĜIMİ, TÜRKİYEM!
Dünyamın başkenti Türkiyem!
Toprakların, atalarımızın kemiĝinden oluştu. Şehitlerin kanlarıyla bayraĝın boyanmış, topraĝın sulanmıştır. Bütün yollar sana çıkıyor, bütün yollar senden geliyor, Türkiyem! Tanrı’nın yarattıĝı kudretli daĝlar, cennet gibi denizler sendedir. Güzel duygularla dolu o deli rüzgärlar ve bitip tükenmeyen yaĝmurların, karların gönülleri temizler. Topraĝın sürme gibi göze sürülse, kör gözler bile açılır, Türkiyem!
Dünyaya sıĝmayanlar sana sıĝındı. En büyük, en güzel düşünceler her zaman sende oluştu. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş gibi abide şahsiyetlerin var.
Kahraman olmaya hazır olan bütün insanlarının yürekleri “Vatan-vatan” diye atmaktadır, Türkiyem!
Sen bugün de dünyayı fethetmeye devam ediyorsun. Önceleri Sultan Alp Arslan’lar, Fatih Mehmet’lerle; şimdiler de Mehmet Akif, Aşık Veysel, Neşet Ertaş’larla. Ay yıldızlı bayraĝın büyük Atatürk’ün elindedir, Türkiyem! Dünya durdukça sen de duracaksın. Geçmiş ve gelecek senindir.
Unutmayın!
Dünya halkları iki bölümdür: Türkiye’yi görenler ve görmeyenler.
Kalbi olanın seni sevmemesi mümkün mü, Türkiyem!
Doĝarsam, sende doĝsam Türkiyem!
Ölürsem, sende ölsem, Türkiyem!
Al benim yüreĝimi! Bir avuç kadar olsa da sana toprak olsun Türkiyem!!!
Gözlerim Türkiyede Açıldı
Ben dalgalara karşı direnmeyi seviyorum. Her bir direniş bana büyük kuvvet veriyor.
1989-da, Gorbaçev zamanı “Duman Daĝıldıgında” isimli bir romanım basıldı. Mafiyanın ve iktidardaki komunist rejimin beraberinde neler yapdıĝını anlatan bu romanım ilk kez 27 bin adet, altı aydan sonra 30 bin adet basıldı ve az zaman içerisinde tamamen hepsi satıldı. O zamanki 4 million nüfuslu Türkmenistan’da 57 bin adet roman satmak inanılmaz bir olay oldu. O kitapların 1600 adetini komunist partisinin il başkanı olmuş bir kişinın satın alarak yaktıgını-da öĝrendim. O kişi romanın kendisi hakkında yazıldıĝını zannetmiş. Evet o doĝru fikir yürütmüş, ama kitap yakması yanlış. Mafiya üyelerinden, büyük kürsülerde oturanlardan çok-çok telefon tehditlerine-de maaruz kaldım. Onların hepsine benim cevabım bir oldu: “Ben kendi görevimi yaptım.”
Türkiye’yi Türkmenistanda ve Türkiyede Türkmenistanı tanıtmak, sevdirmek benim baş amacım oldu. “Köseye her kes bir kıl verirse sakgallı olur” diyorlar-ya. Ben Yunus Emre’yi, Mevlana’yı, Hajı Bekdaşı, büyük Atatürk’ü tanıtmak için anma akşamlarını yaptım. Gazetelerde yazılar yazdım. Bizde Karacaoĝlan’ın şiirlerini bastırmak yasakdı. Ben “Karacaoĝlanı Kim Zindandan Çıkarır” diye makale yazdım ve o büyük aşıĝın zindandan çıkmasını kazandım.
1990-da Adana’ya Karacaoĝlan kongresine davet edildiğimde benim gözlerimi Türkiye açdı diyebilirim.
O zamanlar Moskovadan izin alırdık ve oradan Ankara’ya uçmalıydık. Bizi ugurlayan, Sovet Yazarlar birliĝinin elemanı “Türkiye açlık çekiyor, ekmek alınız” dedi. Ben iki büyük çantayı ekmekden doldurdum. Türkiyeli aç kardeşlerime ekmek daĝıtmakdan alacak mutluluĝumu içimden his ediyordum. Keşke başka bir ỳol bulup, daha çok ekmek götürseydim. O kişi hediỳe olarak Kremilin ve Leninin resimli sellofon poşetleri almayı-da tavsiye etdi. Iki çanta ekmeĝi ve diĝer hediyeleri zor götürerek Ankara’da uçakdan indim. Gümrükçüler bir ekmeĝe, bir bana bakdılar, sonra-da her bir ekmegi ikiye bölerek içine baktılar. Hiç bir şey bulmadılar ve yine benim yüzüme sorulu bakdılar. Ben: “Her halde onlar-da ekmek istiyorlar” diye “Sizde bir-iki ekmek alabilirsiniz” dedim. Dedim, ama onların açlık çekdikleri yüzlerinden hiç belirmiyordu. “Elbet gümrükçü aç olmaz.”
Beni hemen Adana’ya uĝurladılar. O zamanki otobüslerin salonundan çıkmış olan tütün dumanı dünyayı karaltıyordu.
Beni otobüsün son kürsülerinin birine oturtdular. İnanın ki, duman derdinden şoförü görmek çok zordu. “Ekmek bulunmadıĝı için bunlar sigara çok içiyorlar” diye zannetdim. Adanada otele gelişde ve girişde ekmek dilencilerine rastlamadım. Beni hemen yemege götürdüler. Orada her şey var, yiyecekler bol-bol. “Elbet beş ỳıldızlı otelde bolluk olur.” Bana rehberlik yapan genç arkadaşa yumuşak sesle: “Kardeşim, ben çok getire bilmedim, ama iki büyük çanta dolu ekmek getirdim. Onları aç kişilere nasıl daĝıta biliriz?” diye söyledim. Arkadaş gözlerini parlatarak “Anlamadım” dedi. Ben soruyu tekrarladım. “Neden ekmek getirdiniz?” “Valla et, şeker çıkarmak yasak olduĝu için ekmek getirmek zorunda kaldım.” Arkadaş durumu anlamadı. Tekrar sormaya da çekindı.
Odaya dönüşde temizlikçi bir hanıma rastladım ve ona: “Size ekmek vermek istiyorum” dediĝimde: “Hayır-hayır, lazımlıĝı yok, teşekkür ederim” dedi. “Beni yabancı sandı, onun için ekmek almak istemedi.”
Biraz sonra odaya rehberim geldi ve ekmek konusunu ayrıca aydınlıĝa çıkarmak istedi. Ben olayı anlattıĝımda o güldü. Anlaşdıktan sonra iki çanta ekmeĝi israf etmemek için uzak uĝraştık.
Sovetler birliĝinden ilk Türkmen gelmiş haberini işiten Adanalılar otele akın etdiler. Herkes evine köyüne götürmek istiyor. Vedalaşdıĝımızda ben onlara Kremlin ve Lenin resimli poşet hediye etdim. Onlar isteksiz alıyorlar ve yüzlerinden gülümseme yitiyor. Bunun nedenini İrfan beyden sorduĝumda gülümsedi. “Burası Türk yurdu. Biz Lenini sevmeyiz. En iyisi bu poşetleri gösterme.”
Gerçekden de gözlerim Türkiye’de açıldı.
* * *
Çanakkale 18 Mart Üniversitesinin eski rektoru, bizim sevgili aksakalımız Abdurrahman Güzel beni kahraman Çanakkale’ye davet etdi. Çanakkale savaşlarının olduĝu toprakları gördüĝümde yüreĝim yerinden oynadı. Orası toprak deĝil. O şehitlerin kemiklerinden üretilmiş insan kanlarıyla sulanmış mukaddeslik. O mukaddesliĝin başında büyük Atatürk duruyor. Ben Atatürk’ü anlatan “Ben Atatürk” kitabımı orada yazmaya başladım. Yazdım, tamamladım, sonra dervişe döndüm: çok kişiyi, kurumları, vakfları rahatsız etdim. Kitabı bastırmaya imkan aradım. Benden para isteyenler de oldu. “Param olsaydı, ben dilenci gibi kapı çalarmıydım. Hemen bastırırdım. Atatürk’ün kahrımanlıĝını Türkmenistanlıların hemen bilmesini, duymasını, görmesini istiyordum. Ama… Ama…” En sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin Aşkabat Büyükelçiliĝine baş vurdum. “Atatürk’ü seviyorlarsa kitabın basılmasına yardımcı olurlar.” Ama yanılmışım. Beni şirin sözlerle beslediler. Üç senelik dervişlik beni yordu. Doĝrusu umudum çok incelmişdi. Kitabım masraflı, kalın kitap da deĝildi. Atatürk hakkında olduĝu için telif hakkını da istemiyordum. “Fukaralıga alışmıştık.”
Günlerde bir gün eĝitim müşaviri sayın Mustafa Turfan evime telefon açtı. Ben onu tanımıyordum. “Sayın Oraz Yaĝmur, siz Atatürk hakkında kitap yazmış diye duydum. Bu güne kadar basılmamış olmasına üzüldüm. Ben başarırsam, bastırırım. Ama sen kaç para istiyorsun?” dedi. “Bana para gereĝı yok. Kitap basılırsa o yeter.” Ama o kişinin de bastırabileceĝine inanmıyordum.
Mustafa bey yazılı CD’yi aldı ve yaklaşık on-on beş günden telefon açtı. “Kutluyorum. Eski bakan Köksal Toptan bey kitabı kabul buyurdular ve basmak kararı verdiler.” Ama kaç aylar geçdi, kitap gelmedi. Mustafa bey görev süresini tamamlayarak Türkiye’ye döndü, kitap gelmedi. “Ben yine unutuldum.” Böyle durumdayken Aşkabat Büyükelçisinin ikinci kätibi beni makamına çaĝırdı. Ben vardıĝımda o kişi elimi sıkarak: “Kutluyorum, Oraz bey! Siz Türkiye-Türkmenistan için büyük hizmetlerinizden ötürü Türkiye Cumhurbaşkanının Uluslararası Liyakat ödülüne layik görülmüşsünüz. Bu büyük ödül Orta Asya’da ilk kez size veriliyor. Türk Dünyasında önce Azerbeycanlı Bahtıyar Vahabzade ödüllendirilmişdir. Sizi sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel davet ediyor.” dedi.
-En iyisi madalyayı bana göndersinler, ben gitmek istemiyorum.
Diplomat bu cevabıma şaşırdı.
-Neden Oraz bey? –O beni ikna etmeye uĝraşdı. Ama başaramadı. Benim Türkiye’ye gitmememin nedeni-bende normal ayakkabı yokdu. Sol tarafının altı uzun delikli, çokdan eskimiş, 46 ölçülü bot giyerek Çankaya köşküne varmak zordu. Bende yeni ayakkabı için para yokdu, para bulunursa-da 46 ölçülü ayakkabı bulmak imkansızdı. Bunu şık giysili diplomata anlatamam ki. Ama üç günden sonra dostlarım beni ikna etdiler. Gidiyorum, iĝne üzerinde yürüyerek gidiyorum. Her yerde, her saniyede benim altı delik botuma bakıyorlar. Çankaya köşkünde büyük salonda millet vekilleri, bakanlar, basın mensupları-hepsi bana bakıyor. Yanıldım, bana deĝil, altı delik botuma bakıyor. Beni ilk sıranın ortalarında oturtdular. Yanımda bir sandalye boş duruyordu. Karşımdan Süleyman Demirel geldi. Benimle selamlaşdıktan sonra yanımda oturdu. Ben kendi botumu içe çekerek onun parlak ayakkabısına bakdım. “Yazarların Cumhurbaşkanlarından tek farkı-yazarların delik ayakkaplı olmalarıdır.” Beni sahneye davet etdiklerinde ayaklarımı kaldırmadan yürüdüm. Tören tamamlandıkta bana rehberlik yapan arkadaşa: “Şimdi nereye gidiyoruz” dediĝimde o kişi gülümseyerek: “Çarşıya. Ayakkabı almaya.” dedi. “Görmesiz şeyleri görüyorsun.” “Görmezlik mümkün deĝil. Hem 46, delikde büyük.”
Ödül aldıĝıma beĝendim mi ya fukaralıĝıma acıdım mı? Bunu bu güne kadar da bilemiyorum.
Türkiye Tek Türkiye
(Şarkı için)
Hadi hadi,
Daha daha,
Yine yine,
Yeni yeni,
Bir adım
İlerii !!!
Türkiye!
Tek Türkiye!
Önünde Atatürk
Arkanda Türk dünyası.
Geçmişe ve geleceğe,
Kendine ve nesline,
Dostuna ve düşmana,
Göster kimdigini!
Irmakların hızlansın.
Pinarların durlansın,
Ŷiğitlerin coştursun,
Güzellerin hoş dursun.
Dünyaya bir daha göster,
Göster bir daha ansın
Fatihlerin hırsların.
Älemin büyüsü sen,
Yüce Allah büyütsün,
Hoşğörüler ürüt sen
Büyük büyük Türkiye.
Hadi hadi!
Daha daha,
Yine yine,
Yeni yeni
Bir adım
İlerii !!!
Türkiye!
Tek Türkiye!
Şiir İçinde Bir Şiir
Gözün içinde bir göz.
Onunla gör.
Kulak içinde bir kulak.
Yürek içinde bir yürek.
Onunla duymak gerek.
Insan içinde bir insan…
Şaşırıyorum.
Biz kabuk muyuz o zaman.
Ya sessiz gölge miyiz?
Biz neyiz?
Aslında biz nerdeyiz?
Karanlık deredeyiz.
Bilinmeyen yerdeyiz.
Ya önde, ya gerideyiz.
Belki-de her yerdeyiz.
Karacaoğlan Kimi Sevmiş
Karac’oğlan kimi sevmiş?
Çok güzel bir kızı sevmiş
Annesi kızdan güzelmiş
Kız annesinden güzelmiş
Gözleri göz değil, kormuş
Dilinden ballar damlarken
Gönüllere közler konmuş.
Kara saçlar Leyla’nınmış.
Bakışları ceylanınmış.
Ak elinde gonca güller
Sessizce naz eder güler
Yerlerde yürür izi yok.
Dünyada bir benzeri yok.
Söz mü güzel, saz mı güzel,
Gül mü güzel, kız mı güzel
Bunu kendi de bilmezmiş.
Ağlayamayan Yalnızlık
Arslansız, ağaçsız kalsa dağ ağlar,
Bülbülsüz, goncasız kalsa bağ ağlar,
Eridikçe beyaz beyaz kar ağlar,
Ah neyleyim?!
Ben ağlasam öbür yanda yar ağlar.
Yar ağlasa garib gönlüm kan ağlar.
Turnalarım uçardı nazlı nazlı,
Irmaklarım akardı hızlı hızlı,
Aşık gözler, yakardı gizli gizli,
Ah neyleyim?!
Ben ağlasam öbür yanda yar ağlar.
Yar ağlasa garib gönlüm kan ağlar.
Selam versem selamımı alan yok,
Ah diyen yok, derde çare bulan yok,
Feryadımı işiten yok, duyan yok,
Ah neyleyim?!
Ben ağlasam öbür yanda yar ağlar,
Yar ağlasa garib gönlüm kan ağlar.
Cehennemde yananlar hayran bu gün,
Dağda taşlar dağıldı viran bu gün,
Boğuldu gözyaşıma Turan bu gün,
Ah neyleyim?!
Ben ağlasam öbür yanda yar ağlar,
Yar ağlasa garib gönlüm kan ağlar.
Seni Unuttum Sanma
Halinden haber almıyorsam,
Seni unuttum sanma.
Gözlerini görürsem,
O gamlar,
Hüzünler,
Arı sürüsü olarak
Kalbimi sokuyorlar.
O geçmiş günlerin anıları,
Harabe kerpici gibi
Sökülüyorlar.
Ne zaman gece,
Ne zaman gündüz,
Nereye yürüyoruz ,
Farkında değilim.
Özür dilerim .
Özürlüyüm.
Kalbim delik-delik,
Bölük bölük.
Ömür bitmiş, belki
Sonuncu soluk.
Halinden haber almıyorsam,
Seni unuttum sanma!
Seni unuttum sanma!!
Karabağlı Annenin Ağıtı
Karabağlı şair dostum Adil Camilin annesine
Ay, balaam! Vah, balaam!
Karabağın suyundan içmek cana lezzetti.
Tandırların tüstüsü bulutlara eziyetti.
Güneş sisten çıkanda,
Yapraklar alkışlayanda…
Horoz sesi gelirdii.
Yürekleri delirdi.
Va-ah, vah!
Karabağä gidäbilmiräm,
Evimi, bakcamı göräbilmiräm
Ay, bala-am!
Karabağı görmädän öläbilmiräm,
Özümden ben on kez geçiräm,
Karabağdan geçäbilmiräm.
Allah beni hanım yaratmış,
Baht payımı yarım yaratmış,
Karabağda düşman görürsäm,
Gözlärim yumulmaz ölürsäm.
Başa düşürsän balaaam?!
Düşman bize tokundu,
Gözüm yaşı tükendi.
Karabağda şehit olacayam!
Kuşlar yiyen ceset olacayam!
Ben şehit olmadan öläbilmiräm.
Karabag görmädän öläbilmiräm.
Ay balaam! Vah, balaam!!!
Oğula Öğüt
Bu dünyada büyük sultan çoktur.
Kalbindekiden bülendi yoktur.
Bir soluk fırsat da
Hakdan da
Halkdan da ayrı kalma.
Büyük ferman onlarda.
Elin kesilse de
Çınar başın dik olsun.
Ayak yürümez olsa da,
Gözler hiç görmez olsa da,
Çınar başın dik olsun.
Uzun lafın kısası
Allah seni korusun.
Ama nasiptir.
Dar ağacının altında da
Çınar başın dik olsun!
Sürme Gibi Süren Var
Dağlara kara taş diye geçme,
Irmağa kara su diye içme,
Ağaca karağaç diye kaçma,
Bunları bir görseydim diye,
Öyle hasret çeken var.
Kara göze sürme gibi süren var.
Belki bu dağlardan atan geçmiştir.
O kara sulardan baban içmiştir,
Karağaç dibinde şehit yatmıştır.
Bunları bir görseydim diye,
Öyle hasret çeken var.
Karagöze sürme gibi süren var
.
Toprak diye salma ayak altına.
Dikkatlice bak!
O toprak mıdır aslında?!
Ataların kemiğinden,
Kardeşlerin al kanından,
Annelerin göz yaşından
Oluşmuş bir beden demi?!
O konuşmaz seni dinler.
Derin derin iniler.
O toprağı bir görseydim diye,
Öyle hasret çeken var.
Kara göze sürme gibi süren var.
Kalbinde Beraberce Yanalım
Saçlarını parmaklar la tarayıp,
Yalnızlıkta erisen gözyaş olup,
Damlaları benim gözüme damlat.
Seher gülü gibi ıslanayım.
Güneş görmüş gibi açılayım.
Aşkımı duyarsan aşk olup,
Daima sana uçarım kuş olup.
Uykularına karışırım düş olup.
Eserim ben mülayımca-hoş olup.
Kelebekler le bir uçarım.
Arzulu göğsüne konarım.
Kalbinde beraber yanarım,
Yanarım, kül olurum.
Azrail, Ben Ve Aşkım
Azrail geldi,
Sim siyah perdeli,
Gözleri kanlı,
Her nefesi ölüm kokulu.
Yürü dedi.
Cevap verdim:
Mecburum gideceğim.
Çarem yok başka.
Ama canım bende değil.
Aşkımda.
Azrail heybetli yürüyüp
Vardı aşkımın huzuruna.
Yarımı görünce çökdü dizine.
Dedi:
Ben gelmişem,
Yanılmışam,
İncitmişem.
Aşkım dedi:
Yiğidin çekdiği ölümden beter
Cehennemi gördü geldi.
O bir ömüre yeter.
Bu dünyada rahatlık ver.
Canımı al can lazımsa
On canım olsa
Onusunuda
Ona ederim feda
Azrail dedi: estağfurullah!
Dayanamıyorum bu güzelliğe.
O günden bu güne çok yıllar geçdi.
Nazli yarim dahada güzelleşdi.
Zaman zaman Azrail
Gözetliyor gizli gizli.
Güzelimi görünce
Geri dönüyor hüzünlü.
Sirin Şirin
Güneş batar şirin şirin,
Yeller yatar şirin şirin,
Bahçenizde beklerim ben,
Öyle gülüp şirin şirin.
Ben söylesem şirin şirin,
Sen dinlesen şirin şirin,
Cevabını verirmisin,
Öyle gülüp şirin şirin.
Gün doğarken şirin şirin.
Yeller öser şirin şirin,
Gözlerle vedalaşalı,
Öyle gülüp şirin şirin.
Sen Şirinden şirin şirin.
Ben Ferhattan şirin şirin.
Beraber dağlar kazalı,
Bir külünkle şirin şirin.
* * *
Aşık kim bileyim desen
Sözün gerçegin söyleyim:
Oraz Yağmurça sevmezsen
Kimse sana aşık demez.
* * *
Deli Mısralar
O bana dedi deli.
Ben ona dedim deli.
Kimin deli olduğun
Ayırt edecek deli.
Dil Ucunda Bir Kelime
Dil ucunda bir kelime
Söyleyim mi,
Söylemeyim mi deme.
Böyle suküt eyleme.
Söyle!
Kelimen dudaktan bal gibi aksın.
Bu garip başıma şah tacın taksın. Gönlümü ısındırsın.
Herkesi kıskandırsın.
Söyle!
Suküt eyleme böyle!
O sözü işitince
Dere suyu durlanır.
Turnalar
Bir ayakta dinlenir.
Ak goncalar açılır,
Menekşeler saçılır.
Aşkım! Bir kelimeye
Ömrüm tıkandı kaldı.
Söyle, canım, tez söyle!
Sabrım tükendi kaldı.
Beni Yalniz Sanma
Sevgilim!
Beni yalnız sanma.
Sev, gülüm!
Verdiğin eziyetleri sayma.
Aşkıma sıkma kurşun.
Kendisi kurşun aşkın.
Dar ağacı niye lazım?
Benim boyum ondan uzun.
Uzunların bir kärı var,
Aşka vefadarlığı var.
Kaldırırsam başıma,
Ak bulutlar dokunur saçın’a.
Beni görmezden gelme.
Doyamazsın yaşına.
Sevgilim!
Sev, gülüm!
Şahın alamadığı başım ben.
Sana ömür boyu yoldaşım ben.
Beni yalnız sanma!
Aç gözünü. Allahım var.
Allahtan maşallahım var.
Dağa Benziyen Ağa
(Cenğiz Aytmatov Ağabeyimize)
Gelirseniz Aşkabada
Beyaz atla göreyim.
Dizgini tutup bir yanda
Sevinçli yürüyeyim.
Cengiz ağa, Cengiz ağa!
Akca başın benzer dağa.
Gelirseniz Aşkabada,
Getiriniz Cemileyi.
Yediğeyle içsek bade,
Bitiririz o çileyi.
Eski Cengiz kanlar döküp,
Yurtlar yıkıp han olduysa,
Sözden mücevher üretip,
Gönüllere sultan oldun!
Ayha canım! Ayha canım!
El seven kahraman oldun.
Cengiz ağa, Cengiz ağa!
Aladağa benzer ağa!
Yıldızlara Yürüyen Aksakal
Eski Çanakkale Rektörü,
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel Ağabeyime
Dalmış derin bilgiye,
Yunus, Bektaş Veliye,
Abdallardan Kaygısız,
Aptallardan kaygısız.
Benzer Kağan Bilgeye.
Gönlü Türkün yanında,
Beyaz başlı Aksakal.
Gönlü büyük,
Fikri büyük.
Kör dünyaya uymuyor.
Zaman-zaman,
Güya volkan
Patlıyor.
Dürüstlük—yemeği.
Saf dostluk—emeği.
Bir olalım demeyi
Unutmayan Aksakal.
Aşağılık, iftira
Onun ayak altında.
Aksakalı görünce
Utanır has altın-da.
Yürü-yürü yol uzak.
Başın ak bulutlarda.
Kimse kurmasın tuzak.
Türkmenin Aksakalı!
Tüm Türkün Aksakalı!
Nesiminin Kardeşi
Dünyaca büyük türkücü
Azerbaycanlı kardeşim
Alim Kasımov’a
Annemin rahminden-de karnı delerek çıktım.
Vurdum o Çin seddine,
Kendime kapı açtım.
Yıldızdan yıldıza yürüyemezsem,
Dolunayın yüzünü
Sevgilimin saçlarıyla örtemezsem,
Nefesim kesiliyor.
Bana bu älem dar geliyor.
Ben yastıkta can vereceklerden değilim.
Ya sıcak yar kucağı,
Ya-da hayın bıçağı
Parçalamış bacağı
Sarmadan öleceklerdenim.
Uyumadım gece-gündüz.
Uymadım kara dünyaya.
Bende Nesimi.
Ben-de Nesimi.
Sadece değiştirdim ismimi.
Aldım nasibimi:
Benim-de
Derilerim soyuluyor
Ve hälä canım içimde.
Gidiyorsa böyle durumda
Dünyanın bu insanlığı
Ben o dünyadan-da
Bundan-da
Vazgeçtim.
Her kapıdan girmem.
Pencereden çıkmam.
Yaşasın, yaşasın kuş yasaları:
Çok olsa bile toplanmış kanat,
“Her kuş kendi kanadıyla uçmalı!”
Hazreti Alinin Hayali
Ali Şamil Hüseynoğluna
Hüseynoglu Ali!
Ali!Ali!!Ali!!!
Hazreti Alinin hayali.
Taht istermi—hayır.
Taç istermi—hayır.
Altın-gümüş—hayır.
O Bakının
Fedakar,
Cefakar,
Yalnız dervişi.
Onun tek istegi—millete hayır.
Araya araya eski asırdan,
Tarihin toz dumanından
Bulur bir şair,
Ya-da bir şiir,
En azından nakıl gibi bir satır,
Hemen halka uzatır:
Buyursunlar!
Sizin unuttugunuz—
Bizim umut tugumuz.
Hic bir şey yeni değil,
Hiç bir şey eski değil.
Hüseynoglu Ali!
Ali! Ali!! Ali!!!
Hazreti Alinin hayali.
KİMLİK
Hey,he-ey ağalar,beyler!
Allah-u ekber deyenler!
Dinimiz Muhammetlidir. Dillerimiz hikmetlidir.
Milletimiz asıllıdır.
Törelermiz Yasalıdır.
Alp kahraman Arslanlıdır.
Zaferlimiz Osmanlıdır.
Fatihlermiz cesurludur.
Düşmanlarmız kusurludur.
Aşıklarmız Karacoglan
Benli kızlar yürek daglan
Yolumuz Atatürklüdür
Gönüllermiz türkülüdür
Rehberimiz yabancıdır
Zenginlermiz Sabancıdır
Fukaramız Şairmizdir.
Oraz Yağmur fakirmizdir.
Sabah Ruyası
Tek doğum günün olsa,
Ölüm günün olmasa.
Bin bir yaşlı aşıklar
Aşk mektubun yazışsa.
Evet, olmaz cennet-de, Cehennem-de, elbetde. Azrail işsiz kalır, Su taşırdı sepetle.
Cellatların baltası Paslı yatar bir damda. Ölü seven mollalar Gezerdi hüzün-gamda.
Savaş imkansız olsa, Olmaz siyasetçiler. Yurttan yurtlara aşıp Gider seyahatçiler.
Bakın neler olacak…
Olanlar,
Hiç akla sığmayacak…
Büyük annem bağırdı:
Çabuk uyan.
Kalk dedi.
İnekler bağrışıyor,
Bir kucak ot dök dedi.
Değirmen Taşı
Saadiden
Ben değirmen taşı oldum, Taşın aşağısı oldum. Üstümde taş döndü-döndü, Buğdayları öğüttü, Hem kendisi kül oldu. Ben eski durumumda Sag-salimce kaldım.
Torunun Gizli Telefon Kaydı
Dedesi: –Alo!
Babaannesi:–Alo! Senmisin?
–Merhaba! Geldim tatil köyüne.
–Ne zaman döneceksin evine?
–Burada yalnızlık güdüyor.
–Ömrümüz böyle gidiyor.
–Öyle muhabbetli.
Yalnız sen ve ben,
Cana can katan,
Olalım telefonda…
Bırak mutfak işini,
Aşk bitirmiş işini,
Ayın buluttan,
Senin evden çıkışını
Yad edelim telefonda.
O koca köpek vardı ya;
Ayak sesimi duyarak
Hırıldardı ya.
Eski kapınız da açıldığında,
Sanki enik gibi
Mırıldardı ya…
Saçların yüzüme düşünce,
Sanırdım ben gür ormandayım.
Dudaklarmız mühürlenince,
Tam bir cennet ortamındayım.
Unuttun mu bir defada,
Bulunmak için vefada,
Çıkmıştın yol kenarına;
Bekliyorken sevdiğini,
Boynu bükük gözlemiştin,
Ben de seni özlesem de
Gizli gizli izlemiştim.
–Sonuç?
–Onu sen de biliyorsun…
Aaah ah!
Bizi de görseydi Allah…
O geçmiş günlerden
Tek bir fırsatı
Tekrar verseydi Allah!
–Aman yavaş! Sesler var başka başka.
–Tamam, torunlar duymasın;
Doyulmuyor ki aşka!
Kaynanamın Diktiği Yorgan
Kaynanalar evlenecek kızına
Büyük yorgan dikerdi.
Bir başından girince
O başına sabaha ancak yetilirdi.
Soğuk nedir!?
Ayaz bile dışarı itilirdi.
Hem gelin, hem damat
Soba üzerinde gibi
Isınırdı.
Bu ısınmadan dokuz ay sonra
Karı-koca arasına birisi sığınırdı.
Sonra ikinci,
Üçüncü
Ve onüçüncü.
Ama yorgan hepsini örtebilirdi.
Afacanlar kendilerini
Yorgan yaratmış sanırdı.
Şimdi çocuklar-da,
O yorganlar-da,
Kayınanalar-da var.
MUTLULUK nerede?!
Olan Oldu
Adam böylesine yanılırmıya!
Halime köpekler gülüyor.
Ah, kavgalı başım!
Belalı başım!
Mutlu yazarlar başına,
Baht kuşu konmuş.
Ben zavallının başına
Baykuş konmuş.
Yazar olmasaydım
Rahat olurdum.
Rahat ölürdüm.
Hiç bir şey yazmamak
Büyük mutluluk.
Yazarken padişahtım,
Sultandım.
Okudukça kul oldum.
Utandım.
Doğrusu, yazmadan usandım.
Gül olma yerine
Kül oldum.
Külümü yeller savurdu.
Hiç şey olmamış gibi,
Genç birisi
Ele kalem alarak
Yanlışımı tekrarlamaya başladı.
En kötüsü bu oldu
Neler Düşündüğünü Biz Görüyoruz
Sakın unutma ha!
Senin neler yaptığını görüyoruz.
Gönlünde ve dünyada pislik üretip
Gözlerini güldürüyorsun,
Tatlı tatlı söylüyorsun.
Duymuyorlar, maşallah diye
Cesaretleniyorsun.
İki karpuz bir elde tutturmaz.
Millet duymazsada,
Dünya duymazsada,
İçinde gizli bir insane var.
Eninde sonunda o duyar.
Sen hemen kurtulmak istersin.
Onu derin kuyuya gömeyim dersin.
Ama olur tersine.
O seni geceleri aniden uyandırır.
Saat tık takları
Yaptıklarını
Birer birer hatırlatır.
Verdik eziyetlerini taşıyamazsın.
Kendi kendini tanıyamazsın.
Yanlızlıktan başka dostun kalmaz.
O derin kuyuyu kendine ararsın.
Bulamazsın.
Bu dünya seni unutur.
Kalbini erken uyutur.
Sakın unutma ha!
Ne istersem yaparım deme!
Senin neler düşündüğünü biz görüyoruz!
Allahtan Başka Bir Görmedim
Gördüm bu dünyada çok şeyi.
Gördüm cehennemi, cenneti.
Allahtan başka bir görmedim.
Bir ağaç diktim bakçeye.
O-da bir gün çoğaldı.
Hiç bir dostum yok iken
Zenğinleştim çok oldu.
Fukara düştüm—yok oldu.
Ya çok oluyor, ya yok oluyor.
Allahtan başka bir görmediim.
Mektuptan
…Özür dilerim sizden.
Benim aşkım yüzünden,
Kızın aydınlık yolunu kararttınız.
Selvi boyunu eğdiniz.
İpek saçlarını yüne kattınız.
Ama, o gözlere ne çare?
Güneş de o gözlerden ateş alır,
Gözlerim de aşklanır.
O gözler, o gözler, o gözler!
Aah, aah, özür dilerim…
Aklığa Hak Var
Alnımda ak var.
Aklımda aklar.
Kalbimde ak nar.
Sakalımda
Saçımda ak kar.
Dilimde Allahu akbar.
Yol ver!
Geçeyim, yol ver!
Aklığa hak var.
* * *
Namert felek kem verdi.
Su istedik nem verdi.
Cennet değil cehennem,
Şükür, her dem dem verdi.
AŞK DAMLALARI
Aşk–ölmek, dirilmektir, körlük ve vefadır.
* * *
Ben öyle bir hale düştüm ki karşısında durduğum halde ayna da beni görmez oldu.
* * *
Senin gözlerin kara da değil, mavi de değil, aşk renginde.
* * *
O öyle bir güzel ki onu gören dilsiz de dillenir.
* * *
Beni gözlerinle dinle. O kadar naziksin ki, seni kendimden bile kıskanıyorum.
* * *
Gündüz güneş oldum, gece ay oldum; yoluna ışık verdim, gönlüne aşk verdim. Bana bir küçük yürek vermez misin?
* * *
Üşümüş rüzgar senin ak alnını okşaya okşaya ısındı.
* * *
Sen kardelenmişsin?! Kalbimi de delik delik delmişsin.
* * *
O güzele, çekinmeden bakabilen, yalnız aynadır.
* * *
Ben bulut satın almış gibi oldum: ne kalbim kaldı, ne aşkım.
* * *
Biz yaşlanınca dünya güzel gelinler le doldu tastı.
* * *
Yıldırım ol gel, kasırga ol gel. En iyisi kendin ol gel!
* * *
Hayat beni, taşdan taşa çaldı, demir tarakta tarayarak didilmiş yün yaptı. Iğde eğire eğire yumak yaptı. Yalnız cancağazım! Benden bir kilim doku; bastığında belki, tabanın beni duyar.
* * *
Kar beyazdır dediler. O beyaz kar taneleri sevgilimin yanaklarında iz bırakıp eridi.
* * *
Şimdi de gözlerindeki yıldırım yakıyor mu demişsin. Evet, ama tek beni yakıyor.
* * *
Ağlama, aşkım, ağlama! Acı yaşlar gözlerin karasını soldurmasın.
* * *
Uzun boylu, dedin boyuma sevindim. Akıllı dedin aklıma sevindim. Sana ise başka şeyler lazımmış.
* * *
Seni seviyor diye beni dara çekmek istediler. Ama dar ağacı kısa geldi.
* * *
“Gel” dedin geldim, “git” dedin gittim, “dur” dedin durdum. Şimdi; “öl” demeni bekliyorum.
* * *
Beni cennete, seni cehenneme atsalar, seninle beraber yanmak için cehenneme geçerim. Bana küllerimizin birleşmesi de yeter.
* * *
-Ben sana mum olayım. Eriye eriye kalbine damlayayım.
-Ben de sana gece olayım. Aşk durağı gecedir.
* * *
Sen mutlusun. Kuru yaprak gibi yandın bittin.
Ben zavallı, kömür közü gibi yandım yattım.
* * *
Ses duyan çiçeğe mimoza diyorlar. Ne
diyeceğimi ben ses çıkarmadan once
duyduğun için sen mimozadan da naziksin.
* * *
Sen beni semalara uçurmayı başardın. Güzel
bir yere kondurmayı da bilirsin inşallah.
* * *
Görmuyor musun? Siyah erikler gamlı gözlerin
olarak bakıyor, narlar utangaç yanakların olarak
kızarıyor.
* * *
Sana söyleyemediklerimi, kuşların
cıvıltısından, rüzgärın uğultusundan
duyabilirsin.
* * *
İnsana en ağır gelen şey nedir? diye akıllı
kişiye sordum. “Kara sevdanın anıları” derken
uzun kirpikleri ıslandı.
* * *
Başıma sevda konduğundan beri ben kırık
aynaya döndüm. Ne aynaya bakan var, ne ayna
kimseye bakıyor.
* * *
Sen aşktan doya doya içmiş gözlerini yumarak:
“Bir şeyler söylesene” diyorsun. Bu sıcak
öpücükler sözün noktasıdır, aşkım!
* * *
O kadar talihsizim ki: başıma kar yağıyor,
karın karası yağıyor.
* * *
İkimizin çektiklerimize yıldızlar bile
dayanamaz. Ama sonu hiç oldu. Şimdi sen
birinin, ben birinin gölgesi olduk.
* * *
Yine kış yelleri geldi, senin saçlarını okşaya
okşaya zevk almak istedi; seni bulamadığı için
yine uğuldaya uğuldaya gitti.
* * *
Böylesine susmak olur mu?! Allah insana dil
verdiğinde, aşk için kullan diye vermiş.
* * *
Şimdi anlıyorum: Aşk-yalın ayakla közde
yürümekmiş.
* * *
Sevgilim! Sen yıldızların insanısın. Niye dünya gamına aldırıyorsun?!
* * *
Bana neler oluyor: Seni görmesem ölüyorum, görsem ölüyorum.
* * *
Adem ile Havva aşık olmasaydılar, bu dünyaya neler olurdu?!
* * *
Onu aydan da, güneşten de kıskanıyordum. O ise bulutlarla kaçmış gitmiş.
* * *
Sen, benim ilk ve son aşkımsın. Öpülmemiş dudakların kuru gözüküyor. Gözlerinde kendimden başka birşey görmedim. Gel, o buğday beniz; yanaklarını sevgimle mühürleyeyim.
* * *
Kalbimden sızan yaşlar gözlerimde buharlaşıyor. Sen de agla ki göz yaşlarınla beraber kalbinden buharlaşıp gideyim.
* * *
Yirminci yüzyıl en zalim yüzyıl oldu diye dogru söylemişler. Beni de yalnızlık denizine yirminci yüzyılında itip gidipdiler.
* * *
Sunduğum çiçekleri deli nehre attın. O çiçeklerden daha nazik, daha aziz bir gönül vermiştim. Onu nereye attın, zalim?!
* * *
Sen durulmuş güz suyu.
Ben o suda akıp giden sarı yaprak.
* * *
Suçu kendinde arayan, suçluyu çabuk bulurmuş. Gel mihribanım, suçu kendimizde arayalım.
* * *
Kalbimi bölük bölük böldüm. Bir bölümünde bile seni bulamadım. Hiç hiç gelme artık.
* * *
-Kaç yaşındasın?
-Kaç güzel gördüysem o yaştayım.
* * *
Her solmuş çiçek hüzün hazinesidir.
* * *
–Hani, gelmeyecektin, dünyayı terk edecektin?
–Ben gelmedim, cesedimi getirdim.
* * *
Sözün doğrusu, ben Mejnun ile bir sınıfta aşk dersini aldım. Mejnunun notları dörtdü, benimki beş.
* * *
Tanırsalar bir nişandan.
Tanırlar beni aşkımdan.
* * *
Aşkına kavuşamayana mezarıda dar gelir.
* * *
Ah, gül ömrüm geçti.
Nerede, nasıl, beni hatırlıyor mu? diye bu üç soruyu sormakla ömrüm geçti.
* * *
Sen aşkımı duymazdan gelip, öylesine değerimi düşürdün ki, şimdi beni bit pazarında bir pula bile almıyorlar.
* * *
Talihsizliğe bakın! Derin denizlerden yüze yüze geldim, ama o mavi gözlerde boğuldum, öldüm.
* * *
Şöyle bir yalnız kaldım ki ne selam veren var, ne de selam alan. Bu halimi gören gölgem de benden kaçıp gitti.
* * *
Doktor bey! Öldügümde cesedimi açmayın, araştırmayın! İçimde aşkın külünden başka bir şey bulunmaz.
* * *
Gece doğdum. Ömrüm karanlıkta geçti.
Ve bir gece öldüm. Gündüzler yalnız kaldı.
* * *
Saatimden vefalısını görmedim. Ne zaman uyansam, o uyanık, beni bekliyor.
* * *
Kasırga ol yık beni,
Yıldırım ol yak beni,
Atma çok ırak beni,
Isteğim görmek seni.
* * *
Hayallerimden, rüyalarımdan ileri olmazsan gelme.
* * *
Adını gözümün akına yazdım.
* * *
Ben aşkın gözyaşını kirpiğime astım, yarim
beni zülfüne astı; bizi görenler gönlüne astı.
* * *
Senin giysin hangi renkte olsa dünya o renktedır.Bu yılların hesabı da yalnış Gülüm. Her yılbaşı senın dogum gününden başlar. Doguyu da yalnış gösteriyorlar.Senin geldıgın taraf Dogudur. Sende Batı yoktur Gülüm.
* * *
Allahım! Ya ver, ya-da rüyalarıma girdirip beni
zorlama.
* * *
Yağmur ol gel diyorsun. Ben sadece yağmur
değil, üstelik Oraz Yağmur olarak geldim.
——–
İhtiyarlık Bize Neler Getirdi
Okşarsam saçını,
Soğuk bakarak
Çekiyor başını.
Diyor: Utanmıyormusun?
Kervan oldu torunların.
Senin gibi yaşlılar
Camilerden çıkmazlar.
Sen ise aynı delikanlı.
Şimdi-de
Bir şeylerin peşinde
Ah, şaşıyorum bu duruma!
Ne sakal bıraktın,
Ne elde tesbih var.
Senin bakışlarında
İnancıma tehdit var.
Genç değilsin, ihtiyarsın.
Bunu bilmen gerekiyor.
–Eveeet, evet. İyi biliyorum.
Ihtıyarlık bize neler getirdi?!
Semada Ay solgun bakıyor.
Güz suyunda sarı yapraklar
Hızlı hızlı akıyor.
Turnalarım geçiyor
Sessiz-sessiz.
Kalmış kocaman çınarlar
Eşsiz-eşsiz.
Aah, ihtiyarlık bize neler getirdi?!
Buna-da şükürler olsun.
Maraş Dondurması
Şair Maraştan çıkarmış.
Bir arzum: Maraşa göçmek,
Şairlik sırrını bilmek,
Yıllar duymadan geçermiş,
Kocaman şair olarak,
Öz memleketime dönmek.
Rastladım şair Bahtıyar’a,
Ermiş sandım bahtın yarına.
Görüştük,oturduk.
Çay üstüne çay içtik.
Yüzüme rahatça bakıyor.
Şairlik sırrını koyuver,
Bir kelime bile çıkmıyor.
Öküzden süt sağılır,
Bahtıyar’dan söz sağılmaz.
Buluştum Atmaça Tayyıp’la
Onların da dili kayıpta,
Söylemez, hiç söylemez,
İyiden-kötüden
Bitane sözcük diyemez.
Ne güler, ne ağlarlar,
Kirpikleri kıpırdatmadan,
Bakarlar, off bakarlar.
Kısacası, dondurma gibi
Donarlar.
Vardım Ali Akbaş’a,
Gerçekten de ak başa.
-Selam, selam.
-Aleykümselam.
Kalkacak turna gibi toparlanmış
Ali Akbaş da susuyor.
Ama kaş altından gülüyor.
Gözleri kapalı,
Kalbiyle görüyor.
Sana bir şey demem diyor.
Abdurrahim Karakoç vardır,
Yakala onu hemen diyor.
Aradım, aradım,
Nihayet buldum.
Kara koça benzemeyen Karakoç.
Mihriban…Mihriban…
Diyor durmadan.
Yanık türküleri
Duyulur ta Almanyadan.
O da süt kaymağı gibi nazik.
Ama sır açmaktan ço-ok uzak.
En sonunda rastladığım
Şair Bahaeddin Karakoç.
Kara koç desen kara koç.
Doğrusu biraz yaşlı koç.
Kalın kitapları okşuyor,
Selam almadan konuşuyor:
“Maraşlı şairler
Kilo kilo dondurmayı
Midelere tıkarlar
Sonra şiir yazarlar
Ya da susarlar.
Dondurma yok mu,şiir de yok.”
Maşallah, Üstad!
Şairlik sırrını
Açıkladı şad.
Ben Maraş’tan vazgeçtim,
Cebimden lira saçtım.
Oturdum,
Yedim bol-bol dondurma.
Dedim hemen kendime:
Yaz şiirini ey şair!
Çabuk ol, hadi durma!
Şiirler akıyoor, akıyor.
Akıllı Deli
Her insan gönlünün kerbelası var.
Güzel denen ilin bir belası var.
Akıllı köylerin bir delisi var.
Ben kocaman bir yurdun delisiyim.
Yalan dünya bir yana, ben bir yana.
Fukarada olsam, sultan sanırım.
Alem yıldızların bir bir sayarım.
Namert köprüsünden naşımda geçmez.
Kayalardan korkusuzca kayarım.
Yalan dünya bir yana, ben bir yana.
Dünya dört mevsimse benimki kıştır.
Dost yoktur, taşlar bana sırdaştır.
Yeşil ağaçlar bana arkadaştır.
Yaprakların döşer yoluma benim.
Yalan dünya bir yana, ben bir yana.
Muazzam Bir Volkan Uyuyor Içimde.
Muazzam bir volkan uyuyor içimde.
Bir gün!
Bir gün!!!
Yeniden patlayacak.
Ateşler püskürecek.
Kara közlü lavını
Çevreye aktıracak.
Yakacak, mutlaka yakacak!
Yıkacak, yıkacak!
Hiç hiç durmayacak.
Hiç şey duymayacak.
Sakın!
Bana dokunmayın!
Muazzam bir volkan uyuyor içimde.
Uyandığında,
Bir daha uyumayacak.
Idam Değil Onsekiz
Iraklı kardeşim Şemseddin Kuzeci’ye
Asker botunun ağır sesi geliyor.
Ilk ve son bir saatlik duruşma
Ve onsekiz yıllık hapis.
Benim suçsuzluğumu
Allahtan, hakimden başkası duymaz.
Kim bilir, belki
Aşkım da tereddüt içindedir.
Ey Aşkım!
Bir sen, bir de Allah’ım
Beni kurtaracak,
Zülme dayandıracak.
Burada iki ayaklılar,
Beton gibi öyle soğuklar.
Işte buz bakışlı,
Can yakışlı,
Gözetici kapı deliğinden bakıyor.
Bot sesi de çok yakından geliyor.
Paslı kapı gıçırdayarak açıldı.
Kelepçe vuruldu elime.
Sert bir sesle
Emir verildi yürümeme.
Yürüyorum,
Ve hüzünlü düşünüyorum.
Sevgilim bu iftiraya inanırmı?
Onsekiz yıl ayrılığa dayanırmı?
Ey, Allahım?
Bana sabırlar ver,
Aşkım kalmasın vefasız.
Yine şükürler olsun!
Idam değil, onsekiz.
Nazik bedenimi ıslak hücrede
Böcekler acımasız kemirmede
Zindan olur cehennem.
Sen ak saçlı boynu bükük
Karşılarsın dönürsem.
Öpülmemiş dudakların kuru kuru,
Uzak beklemiş gözlerin duru duru.
Bir zamanki parlak alnın çizilmiş.
Benim suçsuz ve hapisde geçmiş ,
Ömrüme kan aglamış
Kalbinde kuvvet tükenmiş.
Kucaklarsın aciz aciz.
Yine şükürler olsun!
Idam değil, onsekiz.
Kayseri Bekleyişte
Kayseri’de günler, aylar,
Dağlar, taşlar, çağlayanlar,
Gülenler hem ağlayanlar
Bekleyişte.
Hayırlısı inşallah!
Geceler ve gündüzler de,
Uzun ince güzeller de,
Yokuş, yamaç, o düzler de
Bekleyişte.
Hayırlısı inşallah!
Ağaçlar da, fidanlar da,
Gök yüzünde uçanlar da,
Kovalayan, kaçanlar da
Bekleyişte.
Hayırlısı inşallah!
Esen yeller, bulutlar da,
Bahtsızlar da, mutlular da,
Müslüm, gävür, putlular da
Bekleyişte.
Hayırlısı inşallah.
O kocaman Kayseri’de
Akıllı da, serseri de,
Canlı, cansız her şeyi de
Bekleyişte.
Işte Kayseri işte.
Akıllı Delilik Arzusundayım
Ey akıl!
Gerçek akıl!
Kusura bakma!
Tebessüm etme!
Yolumdan çekil!
Bırak beyindeki kelepçeyi.
Sokma burnunu duyğularıma.
Sana dayanamadan bayıldım.
Akıllı delilik arzusundayım.
Senin yüzünden ömrümü yaktım.
Benden soğudu aşkım.
Makamını kıskanarak baktı,
Koltuk seven başkanım.
Akıllı görünmem
En büyük hatam.
Bunu çook geç sezdim:
Delilik olmazsa akıl öksüzmüş.
Keşke deli deselerdi,
Delilik perdesinde
Serbest yürütselerdi.
Maalesef bir hedef oldum.
Boşu boşuna telef oldum.
Bit pazarından bit aldılar,
Ama kalabalık pazarda da
Almadılar seni bedava da.
Ömrümboyu bana yük oldun.
Ey akıl!
Gerçek akıl!
Kusura bakma!
Akıllı delilik arzusundayım.
Deliligime sevineyim.
Ben de biraz dinleneyim.
İhtiyar ve Şaşkın Torun
Toruncuğum böyle şaşkın bakma!
Ellerimden tut yalnız bırakma!
Anneden doğdum ben de.
Kirpi tikenleri de
İpekti doğduğunda.
Kara idi sakal saçım,
Ve şimdiki uzun kaşım.
Ateşliydi her adımım,
Karda da iz bırakmazdı.
Bulanık değildi gözlerim,
Ve bunça gözyaş akmazdı.
Alnımda çizgiler derin.
Agzımda dişlerim demir.
Tüylü kulaklarım sagır.
Nefes almak da çok agır.
Bunlar dogdugumda yokdu.
Beni de anne dogurdu.
Aah! Bir zamanlar biz de
Ham cevizi yüzümüze sürerdik,
Zurnaсıya bakıp limon emerdik…
Toruncuğum! Şaşkın şaşkın bakma!
Ellerimden tut, yalnız bırakma.
Maalesef, kaderimiz böyle.
Şiir Için Malzeme
Annesizlik—Guneşsiz dünya.
Babasızlık—köksüz bir ağaç.
Aşk—körlük ve vefa.
Aşksızlık—nefes almayan vucud.
Vatansızlık—kurt kemirmiş kalb.
Evsizlik—ben çinğene demek.
Parasızlık—selamıma selam yok demek.
Dostsuzluk—rehberim yalnızlık demek.
Işsizlik—belalı kapı açıldı demek.
Seyahat—bilimlerin büyüğü.
Aydınlık—karanlığın oyalanması.
Güzellik—serap.
Devamımı?
Kendiniz devam ediniz.
Şiir haline getiriniz.
Ilk Aşkın Duyğusu
Ayna görmüş maymun gibi
Ben bir duyğuya kapıldım.
Ilık, sıcak, ayaz değil,
Siyah yada beyaz değil.
Ne şarkı ne türkü bu,
Ne sevği ne tepki bu.
Ne fayda var ne bir ders,
Ne de aklıma ters.
Zaman zaman uçuruyor,
Kuş sanıyorum kendimi.
Zaman zaman düşürüyor,
Mezara diri gömüyor.
Deli kibi güldürüyor,
Bir nedensiz ağlatıyor,
Bazı bazı susturuyor.
Bu yoldan beni kim dondürecek?!
Bu duyğu mutlaka öldürecek.
Biliyorum. Ama…
Ayna görmüş maymun gibi
Bu duyğudan yok ayrılma.
O benim sevgilimdir.
El gelende o gelmez.
El gülende o gülmez.
Dilden tek bir söz demez
Savuk susan kimdir o?
O benim sevgilimdir.
Böyle geçirse ömrüm,
Başa gelirse ölüm,
Derim ki: kara kömür
Alın yazımdan aktır.
Boynunu büker diye
Göz yaşın döker diye
Hayata ettim veda
Ağlamayan kimdir o?
O zalim sevgilimdir.
Üç Çınarın Arası
Hatırımda üç çınarın arası.
Solmamıştı kara gözün karası.
Yapraklar hışırdıordu,
Dudaklar fısıldıyordu.
Gizlice bir şey uçtu,
Sandım ki çalıkuşu.
Aniden dondu bağlar,
Irmak, pınarlı dağlar.
Tek sen yürüyordun.
Senden başkasını görmüyordum.
Kör oldum.
Köroğluydum,
Köle oldum.
Yalnızca seni düşünen aklım,
Senin tarafına giden yolum,
Kayboldu.
Ayaklarım kayar oldu.
Tek sen yürüyordun.
Ben heykele döndüm.
Şimdi çarpsa yıldırım,
Yakabilmez haldeyim.
Hatırımda üç çınarın arası.
İrinleşdi o günlerin yarası.
Sonra duydum.
O uçan, kuş değilmiş.
Kalbin seni terk etmiş.
Donmuş Dünya
Dünya ısınıyormuş.
İnanmıyorum.
Seni gördüğümde sevğilim,
Dünya donuyor diye
Düşünüyorum.
* * *
Yoluna gül döşemekle yar gelmez.
Kara dağları kazmakla yar gelmez.
Bir deli Mejnun olmakla yar gelmez.
Yar— o güzel gönül fatihinindir.
Başka yüz bin nedenlere yar gelmez.
Mutsuzluğumu Görmeye Hazır Ol
Görüşmeye geliyorum demişsin.
Beni bıraktığın gibi bekleme.
Tek bir gölge göreceksin,
Neyin gölgesi diyeceksin.
Şaşıracaksın.
Başını tutarak durmaya hazır ol.
Gölgeyle buluşursun.
Sadece sen söylersin.
Gölge susarak dinler.
Yürek aniden inler.
Eski durumda kalmaya hazır ol.
O yürekten gülümsemeleri,
Pırıl-pırıl parlak saçları,
Kaya gibi dik duruşları,
Gözlerde şimşek çakışları
Arama!
Mutsuzluğumu görmeye hazır ol.
En iyisi gelme!
Bu yükü benden başka çekecek yok.
Aziz duyguları zedeleme.
Senin üzülmeni istemem.
Gelmemeye hazır ol!
Gelme! Gelme!!
Hiç gelme!!!
Gönderilmemiş Mektub
Boynu bükük,
Beli bükük,
Elinde eğri deynek.
Ihtiyatlı basa basa,
Yanından geçirse
Çıkarmadan seda.
Uzun gür kaşları
Gözünü bürümüş.
Sakalı saçları
Yüzünü bürümüş.
Derviş desen derviş,
Deli desen deli.
Ama yüz renğinden,
Bakışlarından belli
Başa çok iş düşmüş.
O zavallı benim.
Solmuş duyğularla,
Kurumuş heyecanla,
Kaybolmuş anılarla
Nefes alıyorum.
Geçmiş günler ınanılmaz ruya diyorsun.
O zamanın aşk coşkusu
Güzel bir masal güya diyorsun.
Ama kusura bakma!
Kendimi
Ve seni
Çoktan unutmuşum.
Kederimle baş başa kalmışım.
Boynum bükük,
Belim bükük.
Hafızam tamamen çökük.
Elimde ise egri deynek.
Affet beni!
Affet beni!
Yalnızlık ve Ben
Geçenlerin, hiç olmazsa, gölğesi var idi.
Ben o kadar yalnızım ki,
Benden gölgem-de kaçdı, kurtuldu.
Şimdi ben neyim,
Varmıyım, neredeyim?
Soru dolu aklımda.
Kim bilir?!
Belki, gölge doğmuşumdur aslında.
Anneme
Bülbüller coşkuyla ötmekteydi.
Pınarlar da şirin akmaktaydı.
Herkes mutlu,
Her gün kutlu,
Hayat dolu
Görünüyordu.
Dünya yalan deyenlere şaşırırdım.
Ama aniden gittin Anne!
Ellerimle seni toprağa gömdüm.
Gömülmüş tohumlar canlandı.
Sen ne bizi duydun,
Ne de canlandın.
Anne!
Sen gittin gideli
Gönül köşküm boşaldı.
Ölümüne kara mezar hoşlandı.
Gerçek dediğim dünya
Şimdi yalandı.
Yağmur yağsa ıslanırsın,
Kar düşürse üşürsün,
Tren sesini duyduğumda
Meyve yüklü gelirsin diye,
Tatlı seven torununu
Annesinden kıskanırsın diye
Kendimi kandırıyorum.
O torunun oda oda dolaşarak,
Pencereden uzun uzun bakarak,
Sessizce seni arıyor.
Kapı çalınca
Sen gelmişindir diye
Cabuk koşuyor, Anne!
Ben bu yükü ömrüm boyu
Nasıl çekerim!
Ey Allahım!
Ya anneler ölmeseydi!
Ya da doğurmasaydı!
Of! Oofff!
Bir yudum su verin.
Dünyadaki Türklere Mektup
Hoşlukdur boşluğu öldüren
Hoş olalım.
Coşalım.
Hiç hiç ayrı koşmayalım.
Sen orada olsanda,
Ben burada olsamda,
Bizim birliğimiz var.
Bir ocağın ateşiyiz.
Biz ateş yiyeriz.
Beraberce yanarız.
Yanmazsak kül oluruz.
Benzimiz esmer, beyaz,
Gözler çekik ya açık,
Mavi yada karcaşık,
Boylar uzun kısaca.
Bunlar aldatmaca,
Farklar dışımızdadır.
Asil şeklimiz
Kanımızdadır.
Canım Türk Dünyası’nda
Bir ocakda ısınmış,
Bu birlige sıgınmış
Canım Türk Dünyası’nda
Dilde, işte, fikirde
Bir olursak biz varız,
Dostca kardeş yaşarız.
Kerkük gözlerim benim.
Kıbrıstır gönlüm benim.
Bölüm bölüm Balkanda
Evlad var aynı kanda.
Selam Özbeklerime,
Can canım Azerime.
Elmasım var Yakut’ta,
Çuvaş Hakas Başkurt’ta.
Tatar da övgülerim,
Kazak’tadır ciğerim.
Kırgız’a öpücüğüm.
Kumanım ve Kumukum,
Aziz Karakalpakım.
Nogayım,Gagauzum,
Onlardır gerçek özüm.
Balkarım, Karaçayım,
Uygurum hem Altayım
Hepsi de altın ayım.
Ruhum benim Türkmende,
Tüm kalbim Türkiye’de,
Canım Türk Dünyası’nda.
Dilde, işte, fikirde
Bir olursak biz varız,
Dostca kardeş yaşarız.
Şehitler Uyandı
Heey millet!
Kemiklerin daĝ oldu,
Kan akıp ırmaĝ oldu.
Uyan! Uyan!
Ele silah aldı uyanarak o şehit.
Sen kalacak mısın sadece şahit?!
Babam Seyit son nefeste
Çanakkale’de
Topa mermi sürmüştü.
Dedem ağır gemileri
Karadan yürütmüştü.
Atalarmız öğünürdü;
“Düşmanım büyük” diye.
Bak, ey Türk!
Bak, bu talihsizliĝe:
Düşmanın uşak oldu.
Harami, eşkiya, bebek katili
Ayaĝa tuzak oldu.
Heeey millet!
Kapıda zillet!
Kemiklerin daĝ oldu,
Kan akıp ırmaĝ oldu.
Ele silah aldı uyanarak o şehit.
Sen kalacak mısın sadece şahit?!
Yetişin Gönüller Viran!!!
Ergenekon-demir mekan
Çıkılmazdan çıkan Türk ben.
Doğudan Batıya akan
Tanrı dostu olan Türk ben.
Gezdim Asya düzlerini,
Ceddin ayak izlerini.
Soldurdum gül benizimi,
Bilge hakim olan Türk ben.
Yesevı’ye yardımcıydım,
Alp Arslanlara başçıydım,
Haçlılara ben karşıydım,
Kutsal millet olan Türk ben.
Konyada aşk akıtmışam,
Hoşgörüler aktarmışam,
Karamanda atlanmışam,
Büyük ferman yazan Türk ben
Hep doğru yola koyuldum,
Tabanımdan ben soyuldum,
Fatih Sultan Mehmed oldum,
İstanbul’u alan Türk ben.
Uçtum, yıldızlara uçtum,
Göçtüm, uzaklara göçtüm,
Çanakkale boğazında
Bade zehir içen Türk ben.
Altaylar, Harezm, Erzurum…
Devlet kurdum adım-adım,
Atatürk olmuştur adım,
Yeni ufuk açan Türk ben.
Düşmanıma kaymak verdim,
Balam içmiştir sütünü.
Karabağ, Kerkük alevde,
Kıbrıs’ın yoktur sütunu.
Nerdesin!
Nerdesin! Kadımı Turan!
Büyük fikirlerin mimarı Turan!
Yetişin!
Yetişin!! Gönüller viran!!!
Gönül Yabancısına Cevap
Mecnun’un Leyla’yı sevdiği gibi
Sen niye seviyorsun Türkiye’yi?!
Alp Arslan’ın izleri var burada,
Fatih’in eserleri var burada.
Bu topraklar Rumi, Yunus, Bektaş’ın,
Kalbi Türkü yakmış Neşet Ertaş’ın.
Onun için seviyorum Türkiye’yi
Unuttun mu?
Geçilmez Çanakkale’yi?
Toprak olmuş-kalmış bunca aileyi?
Burada kefensiz birçok yatan var.
Her solukta can vermeye Vatan var.
Aah! Yabancı, yabancıı!
Hiç zamanım yok zamanım.
Yoksa
O destanı anlatırdım
Acı-acı.
Kısacası,
Dinle beni:
Atatürk kurduğu için,
Seviyorum Türkiye’yi.
Burda Türk olduğu için,
Seviyorum Türkiye’yi!
Gel Gönlüne Danış
Balığın suyu,
Annenin yavruyu,
Yahudinin yahudiyi
sevmesi gibi
Ben de milletimi severim.
Ben sevmezsem, sevecek kim?!
Anneme annem,
Babama babam,
Atatürk’e atam diyecek kim?!
Sen dal mısın, ya kök müsün?!
Danış!
Barış!
Türkün kılıcı paslamış
Zannedenler yanılmış.
Arkadaş!
Kalbim benden fazla sevmiş.
Türkler gönülden sever.
Gönüllüyü sever.
Yeterki gönülden konuş!
Bayrak Yapıyorum
Kemiklerimden toprak üretiyorum.
Kırmızı kanım la yoguruyorum.
Geniş bir yere seriyorum.
Nerede bulursam Hilal,
Ellerimde götürüyorum helal.
Sol yan’da oturtuyorum.
Yıldız yakalamak daha zor.
En güzel yıldızı buluyorum.
Sag yan’da konduruyorum.
Şimdi zafere gidebilirsiniz.
Asker ve Çakallı Dağlar
Akşehirli emekli öğretmen Mehmet
Akif Çetin Bey’in ailesine
Yürüyor asker dağlar içinde,
Evinde anne dağlar içinde.
Askerin yoluna gömülü mayın.
Basar mı-basmaz mı?
Merakta hayın.
Ay bulutta gizleniyor.Bir fırtına iniliyor.
Çakallar uğuldaşıyor.Ağaç başları eğiliyor.
Anne aniden dışarı çıkmış.
Sanki kalbinden yılan sokmuş.
Bir bu yana, bir o yana
Telaş içinde koşuyor.
Çocuklar bağırışıyor.
Baba hiç şey duymadan
Hanımına yalvarıyor:
–Sakin ol, hatuncuğum!
Sakin ol, yaramazlık yok!
Asker mayıne doğru yürüyor. Köpeği tereddütle ürüyor. Kalmış sayılı adımlar, bekliyor hayın ve mayın.
Anne yine kalktı.
Bahçeden yola baktı.
Nefesi çok kısıldı.
Çıktı yavaş bir fısıltı:
Ah, Allahım, beni al alırsan!
Evladım sağ-salimce kalsın!
Anneyi de, askeri de gözetleyen ay
Bulutu delip parlayarak gözüktü.
Ay ışığı annenin alnına düşdü.
Yürüyor asker dağlar içinde.
Evinde anne dağlar içinde.
Şehit Ailesi
Köpek yavruyu severek ürmede.
Kuşların cıvıltısını,
Trafiğin gürültüsünü
İhtiyar işiterek oturmada.
Soğumuş çayı elinde.
Mutfakta zavalli anne
Sabun sürerek eline
Fısıldıyor gelinine:
“Otobüse geç kalma, yürü.
Dışarıda ayaz var, yavrum,
Başına birşeyler bürü.”
Çocuk odasında torun,
Uyandırılmasına bakmadan
Kalkmıyor yataktan.
Yastığı kucaklayarak ỳatıyor.
Kızı yan odada gizlice
Aşkına mesaj atıyor.
Yapraklar ise gökde
Hüzün le dans edıyor.
Bir Saniye, Beni de Dinle!
Sokak bağırışlarla doluyorsa,
Bebek gecekonduda doğuyorsa,
Senin bin bir günde kazandığını
Hanımın bir günde savuruyorsa,
Komşu komşunun ineğini
Geceden gece sağıyorsa.
Davetsizler evini işğal ediyorsa,
Emekli her öksürükte kan kusuyorsa,
Köpek ayakkabıyı sürüklüyorsa,
Horoz çocuğun alnını yaralıyorsa,
Yüklü bulutlar yağmadan dağılıyorsa,
Işsiz siğarayla içini dağlıyorsa,
Kömür diye aldığın taş çıkıyorsa,
Bayragın toprağında yakılıyorsa,
Askere hayınlık yapılıyorsa,
Millet yalana kapılıyorsa,
Lafı uzatmaya gerek yok!
Susmak Imkansız
Sus diyorsun.
Sözkonusu olunca millet ve vatan
Susmuşa derler: vatanı satan.
Susamam!!
Susmak:
Mertlerin kurşunlanması,
Milletin kuşkulanması,
Şelalenin tersine akması,
Kan basıncın sıfıra düşmesi,
Hayının başa geçmesi,
Fikirlerin çürümesi,
Bugday ekip arpa biçilmesi,
Siyaha beyaz,
Kara kışa yaz
Denmesi,
Rüzgarın donması,
Hüzünün dogması,
Felaketin bize dönmesi,
Gerçek diye serab gösterilmesi,
Insan oglu denen Zatın,
Affedersiniz,
Hay artı van a benzemesi.
Yine sus diyorsun,
Susmak imkansız.
Şehidin Son Nefesi
Her taraf karanlık,
Dagbaşı da görünmüyor.
Dere kenarında asker
Kanlar içinde yatıyor.
Hayalinde ailesi:
Babacığım!
Yaram yürekden,
Yaram derinden,
Kazıver mezarımı.
Zannetme öldü diye aniden,
Ben yedinci ceset
Altısı düşman yanıdan.
Anneciğim! Canım annem!
Gözyaşına bağrını eritme.
Perişan etme ruhumu benim.
Ay Yıldız oldu kefenim.
Mert görsünler annemi de.
Söyleyeyim son sözümü,
Bilirsin, sokak sonunda
Oturmuş karağözlümü.
Duysun böyle öldüğümü,
Vatanı ve kendisini
Candan aziz sevdiğimi.
Üzülmesin!
Tez unutsun!
Vatansever bir yiğitle
Düğün yapsın.
Canım annem!!
Anneciğim!
Ay Yıldız oldu kefenim.
Babacığım!
Kazıver mezarımı!
Dere suyu kızarırken
Etraf kızarırdan erken.
Dertleşelim, Bülbül!
(Yunuslama)
Gel,geeel!
Söyleşelim!
Dertleşelim!
Tez gelsene!
Ürkmesene!
Bülbüül!
Niye böyle hüzünlü ötüyorsun?
Niye böyle gamlara batıyorsun?
Senin de gönlün mü kırıldı?
Senin de yuvan mı yıkıldı?
Bülbüül!
Koronuza karğa mı şef oldu?
Karğaça ötmek mi buyruldu?
Yoksa sessiz gelmiş yılanlar
Civcivleri mi yuttu?
Bülbüül!
Ya gördün mü şehit asker naşını?
Ya duydun mu annenin bağrışını?
Çöpten ekmek arayana mı üzüldün?
Yudum su bulamayana mı üzüldün?
Bir vefasız mı seni unutan,
Alıkoyan aşktan ve umuttan?
Bülbüül!
Uçma, uçma!
Söyleşelim!
Dertleşelim!
Derdimizi bölüşelim!
Bülbüül, bülbül!
İkinci Çanakkale
Sulusaray Belediye Başkanı
Sadi Yalbırdak Kardeşime
Toprağa eğilmiş başım
Gözümden akıyor yaşım,
Bir gözüm ağlıyor, Gülüyor obürü,
Bilmiyorum ben, Dirimiyim ya ölü.
Dost diye sarılmış Düşmanın varı,
Başıma yağıyor Dünyanın karı
Sen uyanmadınmı?
Hiç hiç duyma dınmı?
Burda artık savaş başlamış.
Bomba yok, beyinler patlamış.
Bu savaş, en son savaş,
Sürüyor yavaş-yavaş.
Gizli-gizli,
Ölüm izli,
Kan da yok, ceset de yok,
Hudut da, cephe de yok.
Onurlar, gururlar,
Ben benim diyenler,
Kaya gibi duranlar
Köle gibi ölüyorlar.
Ey davulcu! Davulcuuu!!!
Bağırsana!
Casuslar girmiş beyinlerimize!
Dolaşsana, aile aile!
Başlamış biraz önce, İkinci Çanakkale! İkinci-i-i!!!
İkinci Çanakkale!
* * *
Yoluna gül döşemekle yar gelmez.
Kara dağları delmekle yar gelmez.
Mejnûn, cünûn olmakla yar gelmez.
Yar, o güzel gönül fatihinindir.
Başka yüzbin nedenlere yar gelmez.
Mutlaka Döneceğim Bir Heykele
Mutlaka bu gece,
Bahçenizde,
Seni bekleye bekleye,
Döneceğim bir heykele.
Mustakbel kayınpederim,
Kaynanam
Çıksınlar,
Görsünler.
Yalnızca!
Yalnızca!!
Senin için öldüğümü.
Şu karlı, buzlu havada
Donduğumu,
Başı karlı beyaz heykele
Döndüğümü
Duysunlar.
Sen gözümün son damlasısın,
Sen kanımın son damlasısın.
Soğuk heykele sarılırsın,
Ömrün boyu sararırsın,
Solarsın,
Gözyaşına boğulursun,
Ancak, pişmanlık fayda etmez!
Soğuk heykel
Bir şey duymaz,
Hiç söylemez !
Bu gece,
Bahçenizde,
Seni bekleye bekleye,
Mutlaka
Döneceğim bir heykele!
Erciyes’le Buluşma
Ey yüce başlı Erciyes!
Böyle neşeli neşeli
Söhbetleşeli!
Nasıl oldu da
Milyonlarca yıl
Başını dik tutabildin?
Nasıl oldu da
Her zaman temiz ve beyaz
Kalabildin?
Bir bakışta sen
Adaletli sultan gibi
Daima agırbaşlı,
Halk gamlar içindeyken
Gözlerin yaşlı,
Düşman yaklaşdığında
Ellerin taşlı,
Yine bir zaman sen
Yırtık bir aba giymiş
Hikmetli saf derviş
Cevresinde sufiler baş eğmiş
“Hu! Hu!” sesleri yükselmiş…
Başka bir zaman sen
Beyaz örtülü annesin
Ak saçların toparlanmış,
Etrafına torunların toplanmış…
Erciyes!
Aniden
Altaydan
Ruh kasırgası vuruyor başına
Gümbür gümbür gümbürdeyerek
Altı aydan
Selam geliyor Altın Aydan.
Ey kocaman Erciyes!
Sen o kadar büyüksün
Hem geçmişe,
Geleceğe
Canlı tanıksın
Sana taş demek bühtan olur
Sen taşkın akıllı başsın!
Büyük Şarkıcı Müslüm
Magomayevin Anısına
Bu dağlar aniden yıkılsa bile,
Gökteki yıldızlar dökülse bile,
Böyle bir ses asla yankılanamaz.
O ses cennetin sesi,
O ses sanatın sesi.
Elbette Müslüm’ün sesi,
Nazik gönülleri yıkmayacak,
Insan bu toprakda yaşadıkca
Hafızalardan hiç çıkmayacak.
O ses dünyalara düşüverirdi,
Aşıklara aşklar verirdi,
Kör göze ışıklar verirdi.
Ebedi kaymayacak,
Ebedi susmayacak,
Ebedi sönmeyecek
Tüm yıldızlar da dinleyirdi.
Kendisi de saf altından oluşmuş
Yıldız her yerde, her zaman yıldız,
Altın her yerde, her zaman altın.
Şimdi duyuyor musunuz:
Müslüm’ü aziz toprak dinleyir,
Kocaman Hazar da dalgalanarak
“Müslüm! Müslüüm!!” diye inleyir.
Bizi de Gör Allah’ım
Ağlaştı aç evlatlarım,
Namertlere yalvarmadım.
Yolda boynuma sarılmış
Yılanlara yalvarmadım.
Ormanlıkda bıraktılar
Ağaçlara yalvarmadım.
Çetin kayadan ittiler
Zalimlere yalvarmadım.
Deniz dibine attılar
Balıklara yalvarmadım.
Yemek verdiler zehirli
Hainlere yalvarmadım.
Derilerimi soydular
Kasablara yalvarmadım.
Darağacına astılar
Cellatlara yalvarmadım.
Tek sana,
Tek sana
Yüce Allahım!
Yalvarıyorum,
Yalvarıyorum.
Bizi de gör diyorum!
Dag Başında Buluşma
Can güzelim!
Han güzelim!
Dur güzelim!
Aşk kazanı kaynıyor,
Su değil aşk, koy güzelim!
Ne susuyorsun güzelim?
Adın Can mı?
Adın can mı?
Can can diye can alan mı?
Ya senince kendin can mı?
Diğerleri patlıcanmı?
Ne susuyorsun güzelim?
Uzunların bir karı var,
Aşkta vefadarlığı var.
-Boyun uzun diye öğünme oğlan.
Aklının kısalığını boyunun uzunluğu örtmez.
-Aklım coşkun bir deredir,
Taşı demiri eritir.
-Aklın olsa seve miydin benim gibi bir çirkini?!
– Hayıflanma, ey güzelim!
Yollarına döşeneyim.
Kanım fıskiyeler olsun.
Aşkımız dünyaya dolsun.
Eyvah! Bu ateş nedir?
-Aşkımdır, seni yakacak.
-Allah! Bu mavilik nedir?
-Gözüm, tek sana bakacak.
-Ballar gibi akan nedir?
-Saçım, seni de örtecek.
-Bellerin böyle ince?
-Sana danslar yapacak.
-Kirpiklerde ışık var,
Hiç solmayacak aşk var.
-Aşk şimşeği çakıyor.
-Sırrı ne tebessümlü dudakların?
-Zamanı geldiğinde duyacaksın.
-Aşık sabırsız olur,
Hemen duymazsa ölür.
-Erişmek istersen sırrına,
Kayadan bakıp durma,
Kalbimi yakıp durma,
Koç gibi atlayıver.
Kucağım açık
Durma!
Şimdi o günden,
Arılar gülden,
Aşık dudaktan
Ballar sormada.
Biberli Baklava
Yine bir şey belli:
Bu dünya bin dilli.
Belki, erken gelmişim.
Ya da çok geç kalmışım.
Sevdiklerim düşman çıktı,
Yaptıklarım pişman etti.
Ne selamım alan var,
Ne de selam veren var.
Hevesim yok hiç bir şeyde,
Ne gecede ne gündüzde.
Dürüst yolum eğri oldu,
Namerdinki doğru oldu.
Kuş olursam, kanat kırık,
Taş olursam-çatlak çatlak.
Kostüm giydim, güya çelik,
Ömrümboyu cebim delik.
Kadeh sundum, içi boş,
Ceviz kırdım, içi taş.
Karpuz kestim, içi ak,
Bisküvinin tuzu çok.
Mantarları kemikli.
Baklavası biberli.
Yine bir şey belli ki:
İnsanlar Allahtan uzak,
Kendine kurmuşlar tuzak.
Hiç gün görmedim ömrümde,
Eksik değildir şükrüm de.
Yüce Rabbim! Bir baksana!
Yine neler hazır bana?
Dert verdin, verdin dermanın,
Yarına nedir fermanın?
Iki Gözlü Baht
Önde sonda bir yar sevdim
Gözleri siyah kiraz
Tebessum de var biraz.
Umudum sevinçdendi
Dişleri incidendi
Dilleri incirdendi
Belleri incedendi
Beden kaymak bedendi
Bilekler mermerdendi
Bilezik gevherdendi
Boncuk mucevherdendi
Ama bana bakmıyor
Kalbimi incidendi
Ah Allahım!
Bu neden?
Bu neden??
Bu neden???
Aşkım girmiş sıslı bir yola
Bulamadım koşarak saga hem sola
Akıllar dumanlı
Duygular dumanlı
Buluşacagımız
Görüşecegimiz
Dumanlı.
Bir yolum var idi
O da yara gidirdi
Bin yolum var şimdi
Tümü de giden dönmez
Yazılan o kadar karadır ki
Ak alnım bile karardı.
Ah Allahım!
Ben uyumadım
Uyudu bahtım
Uyumuşu uyarsana
Hiç olmazsa
Açsın bir gözünü bana
Görsün kanlı gözyaşların
Akışını yardan yana.
Korkurum Annenden
Bi tanem! Ben aşıkam
Yürek dolu sözüm var
Gözlerinde gözüm var
Ne yazık korkurum annenden.
Yürücek yoluna agaç olurum
Denizden aşmaya araç olurum
Gamları kovmaya kırbaç olurum
Ne yazık korkurum annenden.
Güneş ninni yakardı
Yıldız bize bakardı
Ay inciler takardı
Ne yazık korkurlar annenden
Döndürür baharı kışa
Seni kafesteki kuşa
Kaçalım dagları aşa
Ne yazık korkurum annenden.
Ecderhalı Öykü
Ecderha dil ucuna bindirdi beni
Zıplattı beni
Aglattı beni
Zaman zaman indirdi beni
Bazı bazı dinlendirdi beni
Kara dişler arasında
Kara düşler arasında
Çignese de yutsa da
Kendisi iyi bilir
Tatlı yemek tez yiyilir.
Nihayet çignemeden yuttu
Midede her yana yüvürttü
Her gün her saatta
Başıma pislikler dökdü
Ömür karvanım böyle çöktü.
En Büyük Şair Nerdesin
Hak söz için Mansur Hallac yanıp kül oldu.
Nesimi derisini sürükleyip öldü.
Dag başında bir çoban
Şiirini çizme koncuna tıkıp
Koyun güdüyor uzun ıslak çalıp.
Belki de o en büyük şair.
Ya da
Soguk kahvehanede
Bir şair yorgun bir halde
Şiirlerin kıymetini duymadan
Içi yanmışlara sigaradan
Şiir okuyor
Ve şiirli kagıtı sobaya tıkıyor.
Belki de o en büyük şair.
Ya da
Bir kız yalnızlıga dayanamadan
Yıldızlara bakıyor uyumadan
Şiirler okuyor
Gözyaşı akıyor
Hiç durmadan
Bu cihana duydurmadan
En büyük şair o belki de
Gömülü kalmış bir gönülde.
Ey büyük şair!
Makamın boş duruyor
Ufaklar koşturuyor
Her sözü söyledi her kes
Sen söyle de nefes kes
Tüm millet sana akın edecek
Patişahı da adillige çekecek
Umutsuzları ferahlatacak
Bir şiiri için canını
Dar agacına feda edecek
En büyük şair varmısın?
Nerdesin?
Nerdesin??
Beni Mutlu Etmek Kolay
Beni mutlu etmek için
Gereği yok çok şeyin.
Seni hatırlıyorum diye
Bir mektub bıraksan,
Beraber oturmuş resmimizi
Cam önünde sergilesen.
Telefonu öncelerdeki gibi,
Üç kez çaldırarak kessen.
Beyaz kağıdı öperek postalasan,
Dudaklarının kokusunu koklasam.
Taktığım yeşil boncuğu
İnce boynundan asarak
Geçirsen sokağımızdan sallanarak.
Hiç olmazsa rüzgârlardan
Sağlığımı sorsan.
Bense yalnız kumru gibi
Yıldızdan ihsan arasam.
Beni mutlu etmek için
Gereği yok çok şeyin.
TÜRKIYE
Sen olmazsan:
Nehirler tersine akar.
Bulut ateş döker yakar.
Karlar yağar kara kara.
Yüreciğim yara yara.
İmdadım yetişmez yara,
Uzak yakın diyarlara.
Dünyada deniz çoktur,
Böylesi asla yoktur.
O su değil yakuttur,
Ömür veren bir kuttur,
Orada yağmur yağmaz,
Her yağan bir mercandır.
Orada her can başka bir candır.
Taştır diye bastığım
Çiçek olup kızarır.
Toprağı göze sürsem,
Kör gözlerim açılır.
Ruzğärler aşk nefesi.
Ilahidir hevesi.
Uçar göğe kıratı,
Ama sen olmazsan,
Kırık sanki kanadı.
Güzeller gülüverir,
Yigitleri gül verir.
Güllerinde diken var,
Dikenine kurbanam.
Yeşil yeşil ormanlar
Dikenine kurbanam.
Özlemi çok toprağında,
Muhabbetin kucağında,
Sevgi dolu ocağında,
Ak günlerin senin olsun.
Kaderin kara gününde
Bizler her zaman hazırız
Feda olmaya uğrunda.
Türkiye’yi Görmemek Bana Ölümdür
Gelir ihtiyarlık
Gözleri bulanık,
Sırtında Azrail,
Sonunda ayrılık.
Fırsat bulursam emeklerim,
Emek veririm,
Yürürüm,
Sürünürüm,
Gözyaşıyla taşmış denizde yüzerim,
Yüz vururum.
Yine süzülürüm.
Çelik duvar engel olursa
Üzülürüm,
Ama eritirim,
Erişirim,
Türkiyemde ölürüm.
Orada ölmek de büyük gururdur.
Bir avuç toprak olurum,
Düşman gözüne dolarım.
Ya bir damla kan olurum,
Şehit damarında kaynarım.
Ya da bir taş olurum,
Bir güzelin yüzüğüne
Kaş olurum.
Turan kaynaya kaynaya
Anadolu’da dönmüş kaymağa.
O diyara son kez erişeyim,
Beni candan seven,
Hoşgörülü kalabalığa karışayım.
O toprağı gözlerime süreyim.
Ilık yağmurda ıslanayım,
Kat kat karlara gömüleyim.
Ey Azrail!
Ben sana “Siz” diyeceklerden değilim.
Sonra çabuk git,
Canımı bit pazarında sat!
Aktaran IRFAN ÜNSAL
GAZETE KENARINA YAZILAN
YAZILAR
Gözü açık olanların hepsinin gördüğünü sanma.Yürüyenlerin hepsinin de canlı olduğunu düşünme, “ölüm sadece mezarda yatmak değildir kuzum” derdi.
* * *
Ahmak delirse kaybedeceği birşeyi yok, akıllı delirirse o kötü.
* * *
O zavallı; “İçimde aşkın külünden başka birşey kalmadı” dedi.
* * *
Ey, iyi adam, unutma! Kötüler karşında çabuk birleşirler.
* * *
O ağaçmış, insanın da kökü var canlıların hepsi köküne göre yaşar “köksüz ağaç dik durmaz” sözü boşuna söylenmiş değildir.
* * *
“Ben ingilizceyi iyi biliyorum” diye övünenlere “ingilterede deliler de ingilizce konuşuyor” diyordu.
* * *
Bir elinde iti, koltuğunda biti.
* * *
Kimseyi beğenmezdi azraile de “giysin kara” diyormuş.
* * *
Senin konuştuğun gölge olmasın. Gölgeler daima aslından başka görünür.
* * *
Akıp giden nehirleri görmeyen var mı? Asıl o nehirlerin altından akan nehirleri görmek önemlidir.
* * *
Sana ömür boyu vefalı olan sadece ana, babandır. Diğerlerini deneyip görmek gerek.
* * *
Her yerin tilkisini o yerin tazısıyla avlayıp gezince arslana rastladı.
* * *
O, gündüz sadık müslüman, gece komşunun ineğini sağar.Allah geceleri uyuyor diye mi düşünür acaba?
* * *
Öyle bir işini bilir ki kurda ağa der, ayıya dayı; çiyanın pençesinde uyuyup, yılanın gölgesinde gezebilir.
* * *
Ben ona deli dedim, o bana deli dedi, kimin deli olduğunu netleştirecek bir deli.
* * *
Kutsallık, namus, vefa hakkında konuşuyorlarsa, dikkat et, en çok yalan bu konular üzerinden yapılır.
* * *
Çürüsem de güle gübre olmak için çürüyeyim.
* * *
O, ölümüne neyin sebep olacağını merak ediyordu.
* * *
Korkağın fikirleri sahibinden önce gizlenir.
* * *
Nasrettin Hoca hastaya “konuşamazsan da yaz bari” diye kağıt kalem uzatır; ýogun bakımdakı hasta zorlukla yazar :
-Eşşolu eşşek, hortuma basma, oksijen gelmiyor!
* * *
Hoçasını şaşırtmak isteyen bir talebe Mevlana Celaleddin-i Rûmi’ye; “Bana bir kelime ile nasihat verir misiniz?”diye sormuş.Mevlana da ona; “Uyuma!” demiş. O kişi, sözün ardındaki mana hakkında büyük bir kitap yazmış ve öldüğünde, uyuyor demesinler diye, cesedini dik olarak mezara koydurtmuştur.
* * *
Hakikate ulaşma yolu gibi uzun yol yoktur.
* * *
Ey Allahım, dünyada insandan zalimi var mı?
* * *
Zavallı her ölene sevinirdi. Birkaç ay kalkamadan yatınca; ‘ben de ölür müyüm acaba’ derken ölecek olmasına hayret ederek öldü.
* * *
О kişi o kadar zehirli ki, ona soktugunda yılanın kendisi ölüyor.
* * *
Kültürü de yiyeceği de aynı terazide tartıyor.
* * *
O, “ binde bir insan var, gerisi gölge” diyor. Sen hangisindensin? desen cevap vermeden uzaklaşıyor.
* * *
Içindeki iyi veya kötü niyetin kendinde ortaya çıkmasa da senin neslinde ortaya çıkacaktır.
* * *
Ah ah! Beni sattıklarına üzülmüyorum, ucuz satıyorlar da ona bozuluyorum.
* * *
Halk, kendini iyi tanırsa millet olur.
* * *
Insanlık geliştikçe vahşilik azalır derler. Muhammet peygamberin dişini kırdılar, Hallac-ı Mansur’u parça parça ederek odun gibi yaktılar, Mevlana Celalettin’i mazara götürürlerken tabutunu kırdılar, Nesimi’nin derisini yüzdüler, Mahtumkulu’nun kitaplarını yaktılar. 1. Dünya savaşında beş milyon, 2. Dünya savaşında altmiş milyon insan öldü… Gerisini sen hesap et.
* * *
Kabenin kutsallığı senin gönlündeki kutsallıktan başlar.
* * *
Sırrı olmayan şey tarih değildir.
* * *
Kurbağa kediye: “hırsız korkak olmasan kaplan olurdun” dedi. Kedi kurbağaya bagırmayı bıraksan, tembel olmasan timsah olurdun, dedi.
* * *
Onun en güzel sözü: “Allah bana güzel bir ömür ve güzel bir ölüm versin” idi.
* * *
Ahmağı da gördük ama böylesi görülmemiştir: kendi gölgesine fikir soruyor.
* * *
“Kabrimi kazıver, mezara varıncaya kadar canım çıkar” deme.
* * *
Kavak dutu geçip yukarı çıktı. Dut ona seslendi: “geçmişini bilsen böyle demezdin şu kurt kemiren kütük senin atandı, o da benden uzundu, dedi.
* * *
Dünyayi bilmeden gözüm açık demek doğru değildir.
* * *
Dilin ucu ballı,dibi tuzludur.
* * *
Keyifler nasıl, desem; iftiraya uğrayıp darağacının altında bekleyen adam gibiyim, derdi.
* * *
Çingene oğlunu, “aldatamazsan aç kalırsın” diye uyardı.
* * *
Tek sermayesi utanmazlığı.
* * *
Arını sattı namusunu kiraya verdi.
* * *
Aklın yerini güç alsa, adalet diye birşey kalmaz
* * *
Sağlıklı doğup sağlıklı ölmek, büyük bir şanstır
* * *
Damla sabrıyla taşı deler.
* * *
Biz yaşlanınca dünya güzel gelinler le doldu tastı.
* * *
Sonunda kimin medeniyeti güçlüyse yine o kazanır.
* * *.
Ona bütün dünya baş eğiyor, ama kendi köyünde selam veren, selamını alan yok.
* * *
O yıkandıkça kararıyor.
* * *
Insana verilen nimetlerin arasında, yürümekten başkasının ömrü kısa. En büyük nimet yürümektir.
* * *
-Toplumu çürüten yolun adı nedir?
-Rüşvettir
* * *
Her insan kendince delidir. Başka delileri bilir, kendini bilmez.
* * *
Hurma verip tezek aldık, bir kez değil, çok kez aldık.
* * *
Şöyle bir yalnız kaldım ki ne selam veren var, ne de selam alan. Bu halimi gören gölgem de benden kaçıp gitti.
* * *
Namerdin silahı iftira, iftiranınsa sınırı yok.
* * *
Deli; dünyada akıllı olsam da deli olsam da helak ederler. Akıllı deli olmalı.
* * *
Yürürken ökçesi mermeri delen gelin aldı.
* * *
Er-geç erinden intikam almayan kadın, kadın değildir.
* * *
Medeniyet nedir denilen soruyu cevaplamak zor. Medeniyet yitse, dil yitiyor, dil yitse millet yitiyor, millet yitse vatan yitiyor. Gerçek bu.
* * *
Herkes birşey zengini, bense düşman zenginiyim.
* * *
İnsan olmak için insandan kaçıyorum, derdi
* * *
Akıl avcıları, aklı leş kadar bile görmüyorlar.
* * *
Insanın aslı, kanla ruhun karışımı.
* * *
Bülbülden güzel kuş çok, ama bülbülün ötüşünü duyduktan sonra; “en güzel kuş bülbüldür” diyorlar.
* * *
Ah vah eden çok ama ağzına su damlatan yok.
* * *
“Genel kültür” denilen sözün anlamı gökteki yıldızlar kadardır.
* * *
Birinin koltuğunun altından başını çıkarıp da kahraman olamazsın.
* * *
Sen kendine içeriden dışarıdan bakmayı başar.
* * *
Devamlı olarak temizlenmezse gönül de kirlenir.
* * *
Insanoğluna: “Kendini aldatarak yaşa” denilmiş sanki.
* * *
O öyle bir güzel ki onu gören dilsiz de dillenir.
* * *
Nur güzellikte, güzellik gönülde.
* * *
Akıllı olan küçük dildir.
* * *
Hayat beklenmeyen şeyi beklemektir.
* * *
Yalnızlığım sultanlığımdır. Sultanlığımı hiç birşeye değişmem.
* * *
Hiç birşey göründüğü gibi değildir. Bunu iyice anlarsan yanılmazsın.
* * *
Köprünün üstünde ayı yatar; ayı dersen öldürür, dayı dersen geçirir.
* * *
Ben,gözyaşlarımı kirpiğime astım; sevdiğim beni zülfüne astı; görenler bizi gönlüne astı.
* * *
O güzele, çekinmeden bakabilen, yalnız aynadır.
* * *
Kendini tanı, kendine yardım et.
* * *
Yukardan bakınca çok şey anlamsızdır.
* * *
Bazen aileyi idare etmek, devleti idare etmekten daha zordur.
* * *
Onun adını gözümün akına yazdım.
* * *
Aşk, ölmek- dirilmektir, körlük ve ýefadır.
* * *
Kendine yandan bakıp gör, yeter ki doğru gör.
* * *
Kardeş kardeştir, arkadaş arkadaştır, ama cepler ayrıdır.
* * *
Kendini herkesten büyük göstermeye kalkmak, küçüklüktür.
* * *
Allahın dediğini yapmayan, kulun dediğini yapar mı?
* * *
Eşeğe neden eşek denildiğini düşündünüz mü?
* * *
Insanların bir grubu bu dünyaya erken gelenler, diğer grubu geç gelenler.
* * *
Her milletin kültürünün ne derecede olduğunu lokantalarını ve tuvaletlerini kontrol edip söylemek mümkün olsa gerek. Bazıları, günde kaç litre su kullanıldığına göre kültürün derecesini belirliyorlar.
* * *
Toplumun genel kültürünün düşüklüğü, diktatör üretmenin ilk sebebidir.
* * *
Şehitler ağaç olup göğerdi. Ağaçları şehit etse, insanoğlu bu dünyayı bırakmaya mecbur kalır.
* * *
Gücünü öfkeye verme, sabıra ver.
* * *
Darağacına çektiler, bir kişi cesedimi toprağa gömmedi, ama vahşi diyeceksiniz akbabalar beni midesine gömdüler.
* * *
Sivrisineğin damarı yoktur ama kana saldırmasını görsene.
* * *
Dur, hiç kötülük etme, sadece iyilik etsen de; az iyilik etsen azımsarlar. Çok iyilik etsen, o iyiliği geri döndürmek olmaz, diyerek senden kaçarlar. Gerçekten daha çok iyilik etsen, bundan sonra hiç iyilik etmez, diyerek sana karşı harekete başlarlar.
* * *
Nasrettin Hoca “Evim yıkıldı evlenemeden gidiyorum. Kardeşler, nerdeyseniz ses verin” diye ilan veriyor ama hiç arayan olmuyor. Ikinci ilanı veriyor “bir fabrikam, iki dükkanım var. bir ayağım çükurda ölmeden kardeşlerime mirasımı dağıtmak istiyorum” bir müddet sonra birçok telefon geliyor. Nasrettin Hocanın sadece erkek kardeşlerinin sayısı yüzü geçiyor. Hoca, hay Allah, benim yüz erkek kardeşim olduğuna göre, acaba kaç anam babam oldu ki diye hayrette kalıyor.
* * *
O aile, gurk tavuktan çıkan kaz yavrusu gibi oldu anası kıra çekti yavrusu suya çekti.
* * *
İçindeki insanın nasıl biri olduğunu onun gözleri söyleyip durmaktadır.
* * *
Ruhun kana geçişini deneyip doyar gibi değil.
* * *
Felsefesiz sohbet, tuzsuz lahana çorbası gibidir.
* * *
Yaratıcılık hamilelik gibi, arası kesildiğinde ölür.
* * *
Hayvan görmek için hayvanat bahçesine gideceğine etrafına iyice baksan, bütün hayvanları görebilirsin diye düşünüyorum.
* * *
Dilin acısını dudak temizler.
* * *
Yalnızlığı istemek-sürüden ayrılmak; sürüden ayrılmak-özünü temizlemek. Özünü temizlemek-insan olmaya yüz tutmaktır. Insan olmak-nefsini yenmek, nefsini yenmek için de içinden gizlenip duran nefsi ve öfkeyi çıkarıp yerine sabır ve kanaati getirmek gerekir. Gerisini Allah bilir.
* * *
Yusufun gömlegi kan dediler, gömlek neymiş, benim kalbim kanlar içinde.
* * *
O kırk yaşında öldü, altmış yaşında topraga verdiler
* * *
Sen bunca güzelligi ömürboyu nasıl taşıyacaksın? Sana yardımcı olayım.
* * *
Özün yoksa, sözün yok.
* * *
Düşmanlarım öylesine asıllı,
Bellerinde kanlı balta asılı.
* * *
Şu dünyada ne viraneler gördüm, gönlümdeki gibisini görmedim.
* * *
Kanat uçurmaz, ihlas uçurur.
* * *
Asıl güzellik hiç görünmezmiş.
* * *
Körler sokagında ayna satıyor.
* * *
Hasret benim gölümdür.
Hüzün benim gemimdir.
Feryat benim yemimdir.
* * *
Hayatın yalan gözterişlerine Gerçek kıyıdan bakarak acıyor.
* * *
Hayat güzellik ve felsefe oldugu yerde ayakta durabilir.
* * *
Gönlünde zihir toplayan önce kendisini zihirler. * * *
Bin selama bir aleykum denilmezmi.
* * *
Aşk depremlerinin fayhattı senin gözlerindedir.
* * *
Derisini bin kez degiştirse bile, yılan yılanlıgına kalır.
* * *
Horoz kendisi öttügü için Güneş doguyor zannediyor.
* * *
Şeytanı taşladım diyorsun!
Aslında, her zaman şeytanı taşlayıp durmazsan, o sana hiçbir zaman başarı sağlatmaz.
* * *
Felsefe yalnızlık sokağından yürür ve o sokakda yaşar.
* * *
Karga “kar kar” diyerek ak karı karartmak için bağırıyor.
* * *
Insanı yüceltmeden devlet yücelmez.
* * *
Senin giysin hangi renkte olsa dünya o renktedır. Bu yılların hesabı da yalnış Gülüm. Her yılbaşı senın dogum gününden başlar. Doguyu da yalnış gösteriyorlar.Senin geldıgın taraf Dogudur. Sende Batı yoktur Gülüm.
* * *
Ben öyle bir hale düştüm ki karşısında durduğum halde ayna da beni görmez oldu.
* * *
Her yolla yalnızlığı bulmaya çalış, ona gerçekten aşık ol; çokları vefasızdır ama yine yalnızlık vefalıdır. Yalnızlık hazinesini gönlüne doldur, o senden yeni bir Adam yoğurup ortaya çıkarır. Yalnızlık seni olgunluğun evine iletir. Olgunluk, seni Allah ile dost eder. Böyle dostu olanın gönlüne ise toz bile yapışmaz.
2011 ýyl
Içindekiler
Türkiyem / 3
Gözlerim Türkiyede açıldı / 4
Türkiye tek Türkiye /10
Şiir içinde şiir /12
Karacaoğlan kimi sevmiş /13
Ağlayamayan yalnızlık /14
Seni unuttum sanma /15
Karabağlı annenin ağıtı /16
Oğula öğüt /17
Sürme gibi süren var /18
Kalbinde beraberce yanalım /19
Azrail, ben ve aşkım /20
Şirin şirin /21
Deli mısralar /23
Dil ucunda bir kelime /24
Beni yalnız sanma /25
Dağa benziyen ağa /26
Yıldızlara yürüyen aksakal /27
Nesiminin kardeşi /29
Hazreti Alinin hayali /31
Kimlik /32
Sabah ruyası /33
Değirmen taşı /34
Torunun gizli telefon kaydı /35
Kaynanamın diktiği yorğan /37
Olan oldu /38
Neler düşündüğünü biz görüyoruz /39
Allahtan başka bir görmedim /40
Mektupdan /40. Aklığa hak var 41
Dem verdi /41
Aşk damlaları /42
Ihtiyarlık bize neler getirdi /50
Maraş dondurması /51. Akıllı deli 53
Muazzam bir volkan uyuyor içimde /55
Idam değil on sekiz /56.
Kayseri bekleyişte /58
Akıllı delilik arzusundayım /59
Ihtiyar ve şaşkın torun /61. Şiir için malzeme 61
Ilk aşkın duyğusu /63
O benim sevğilimdir /64
Üç çinarın arası /65
Donmuş dünya /65. Yar gelmez 65
Mutsuzluğumu görmeye hazır ol/66
Gönderilmemiş mektup /67
Yalnızlık ve ben /69
Anneme /71
Dünyadakı Türklere mektub /73
Canım Türk dünyasında /74
Şehitler uyandı /75
Yetişin gönüller viran /76
Gönül yabancısına cevap /78
Gel gönlüne danış /79
Bayrak yapıyorum /80
Asker ve çakallı dağlar /81
Şehit ailesi /83
Bir saniye, beni de dinle!84
Susmak imkansız /85
Şehidin son nefesi/86
Dertleşelim bülbül /88
Ikinci Çanakkale /90
Mutlaka dönecegim heykele/91
Erciyes’le buluşma/93
Büyük şarkıcı Müslim Magomayev’in anısına/95
Bizi de gör Allah’ım/96
Dag başında buluşma/97
Biberli baklava/99
Iki gözlü baht/101
Korkurum annenden/104
Ejderhalı öykü/105
En büyük şair nerdesin/106
Beni mutlu etmek kolay/108
Türkiye/109
Türkiye’yi görmemek bana ölümdür/111
Gazete kenarına yazılan yazılar/113
————