Ata Demirer; Güldüre Güldüre Geliştirmek

0
959

Kişisel gelişimde dikey ve yatay mizah ya da ‘Ata Demirer’ Fenomeni Belki de en iyi ve en doyurucu izah mizahtır. Onun için 'mizah ciddiyet ister' sözü üzerinde ciddiyetle durmak lazım. Ne de olsa insan yüreğiyle ağlayıp beyniyle gülen bir varlıktır. Zihinsel kapasite neye, ne kadar güleceğimizi belirler. Tabi bunun içinde es geçilmemesi gereken gıdıklanma payı ve kültürel özellikler de vardır. Hüseyin Akın  huseyinakin@yahoo.com

 

 

Mizah deyip geçmemek lazım
Belki de en iyi ve en doyurucu izah mizahtır. Onun için 'mizah ciddiyet ister' sözü üzerinde ciddiyetle durmak lazım. Ne de olsa insan yüreğiyle ağlayıp beyniyle gülen bir varlıktır. Zihinsel kapasite neye, ne kadar güleceğimizi belirler. Tabi bunun içinde es geçilmemesi gereken gıdıklanma payı ve kültürel özellikler de vardır.
Müşterek şeyler düşünenler müşterek şeylere gülerler. Geleneksel ve kültürel benzerlik taşıyan toplumların trajedileri kadar komedileri de birbirine benzer. Televizyonlarımızda örneğine bolca rastlandığı şekliyle, Amerikan filmlerinde her cümlenin ardından çalıştırılan, nerede gülüneceğini ve nerede gülme molası verileceğini belirleyen kahkaha makineleri gülme reflekslerimizi ve gıdıklanma hassasiyetlerimizi de bize fark ettirmeden değiştirme işlevi görmektedir.
Nükte ile latife ve mizah arasındaki farkın ayırdına vardığımız zaman düşüncede bulunan mizah unsuru ile mizahın sahip olduğu düşünsel yanı iyi tespit etmiş oluruz. Latifeyi ince espriyle, nükteyi içerisinde hafif ayar eleştiriyi barındıran gülmeceyle, mizahı realitenin gerilimi ve gazı alınmış şekliyle karşılamak mümkün. Gülmenin gerilmeye göre ne denli zahmetsiz bir şey olduğunu sanırım söylemeye gerek bile yoktur.
 Kişisel gelişime mizah etkisini incelediğimizde mizahın en yakın noktadan başlamak üzere çevremize dağılan keşfedilmeyi bekleyen ironik ve komik imgeler olduğunu söyleyebiliriz. Realitenin asık yüzle harmanlandığı yere doğru mu bakıyorsunuz, yoksa gerçeğin sizin üzerinizdeki tazyikini azaltmak için realitenin elinizde dağılan suretini mi görmek istiyorsunuz. Bu biraz da sizin neye ne şekilde bakmaya hazırlıklı olduğunuzla ilgili bir konu.
Örneğin, komedi sergilemek için yapmadığı şaklabanlık kalmayan birinin sergilediği hareketlerin hiç birinde mizahi bir şey bulamazsınız da, onun karşılıksız kalan durumuna gülmekten kendinizi alamazsınız. Belki yine kendine güldürmek için çırpınıp duran bir komedi filmini trajik bulursunuz da tek bir meşaleyle bir vuruşta altı adam öldüren, aynı anda iki okla ayrı ayrı okları vuran bir Fahrettin Cüreklibatur filmi sizde mizahi doygunluk yaratabilir.
Güldürü filmleriyle ayakta kalmaya çalışan Türk sinemasının çok tartışıldığı şu günlerde özellikle mizah içerikli filmlerin hali tam bir komedi! Burada sinema eleştiri yapacak değiliz elbette. Ama hangi güldürü ustası ne kadar yaşamımıza çeşni katabilmiştir bunu öğrenmek de hakkımız olsa gerektir.
 Mizah Bilimciler (Gilles Deleuse ve Eric Sanday vb.) mizahı dikey ve yatay olmak üzere ikiye ayırırlar.

Dikey Mizah
Yapısı merkeziyetçi ve hiyerarşik olan ve espriye dayanan mizah türüdür. Söz konusu bu merkez kişi, kişilik ya da herhangi bir davranış olabilir. Bütün diğer öğeler bu merkezden beslenir, ona çalışır, o merak edilir ve onun ortadan çekilmesiyle komiklik biter. Esprilerin patlatılması- patlayıcı ve tahrip gücü yüksek oluşu-yeterlidir, art arda bir esprinin diğerini beklemesine gerek olmadan yapılabilir. Sarlo, South Park ve Cem Yılmaz gibiler bu türe örnektir.

Yatay Mizah
Neşeye dayanan mizah türüdür. Dikey mizahtan çok daha az rastlanır. Birçok öğenin katılımıyla yavaş yavaş komik bir ortamın ortaya çıkmasına dayanır. Espriden büsbütün yoksun olmasa da, espriye güdümlü değildir. Bu mizahın etkisi, kahkahadan çok, karşı konulmaz bir güleçlik, sapıtma hali ve nedensiz bir coşku olarak kendini gösterir.
Örnek Jackues Tati ve Hababam Sınıfı. Yatay mizahın içimizden ilk akla gelen bilindik simaları, Kemal Sunal, İlyas Salman, Şener Şen, Zeki Alaysa, Metin Akpınar ve Levent Kırca gibi isimlerdir.
Bugün, halkımızı gerçekten güldüren usta mizahçıların yanı sıra, kitleleri güldürdüğünü sanarak gülünç duruma düşen sözüm ona mizahçı geçinenler de vardır. Türk insanı çok kolay gülen, mimikleri kolay gevşeyen bir özelliğe sahip olduğundan mıdır nedir, her önüne gelen kişi abuk sabuk tuhaf davranışlar sergileyerek çevresindekileri güldürmeye kalkıyor.
Tabi insanların çoğu da bu tür komikliklere kafasıyla değil başka tarafıyla gülmek zorunda kalıyor. İş bazen öyle bir noktaya varıyor ki zihinsel performansı düşük esprilerle halkımızın gülme sağlığı ile oynanır hale geliniyor. Artık insanlar gülme-düşünme ve ağlama melekelerine komanda edemez hale geliyorlar. İşte daha geçen haftalarda tiyatrocu, komedyen Ata Demirer'in bir televizyonda telefonla yayına katılan genç kıza söylediği söz böyle bir şirazesizliğin ürünüdür. Çünkü, her söylediği şeyin ânında dinleyenler tarafından mizah moduna tahvil edileceğini sanmak gibi bir gafletin sonucudur bu. Ama millet sanırım bu kez yutmadı.
Mizahta ağır argo olmaz demiyorum. Üstelik mizahi üslup argoyu kaba ve ayıp anlamından çıkararak tolere edilebilir bir kıvama sokar. Ayıp olanı zihnin dışına iter. Ata Demirer dikey mizahın -tüketilebilir, kullan ve at tarzı mizah- tuzağına düşmüştür. Bu tür mizahçıların sık karşılaşabilecekleri bir durumdur bu.
Nejat Uygur, Cem Yılmaz, Mehmet Ali Erbil gibi komedyenleri bu kategoride değerlendirebiliriz. Bunlar içerisinde Ata Demirer gibi sempatisi ve tipi sayesinde yaptığı mizah yerine daha bir oturan komedyenler de vardır.
Ata Demirer'in belki en büyük dezavantajı kendi sesini unuturcasına başkasını taklit ederek özgünlüğünü ileride bıktırıcı hale gelebilecek birkaç şeyle sınırlamış olmasıdır. Bülent Ersoy, Zeki Müren, Müslüm Gürses, Cem Yılmaz, Fatih Terim.. gibi isimlerin seslerini ve mimiklerini başarıyla taklit edebilmesi bir komedyeni gelecek on yıllara taşımaya yetmeyecektir.
Eğer öyle olsaydı dünün Nokta ile Virgül'lerinden bugüne birtakım izler kalabilirdi. Gelecek yılların hafızasında kalabilir olmanın yolu derinlikli mizah üretebilmekten geçiyor.
Fransız yazar Cocteau'un deyişiyle mizah: "Güldürüp geçirmeyen, gülümsetip düşündüren ürünlerdir. "Ata Demirer'in ân içinde bir insanı güldürmesi için bütün imkanları vardır. Ses tonu, başkalaşması, göbeği, sinema ve televizyonlardaki oyunculuğu ile yakaladığı şöhreti.
Türk izleyicisi öteden beri, ünlenmiş bir komedyene, ne kadar basit ve sathi olursa olsun gülmeden geçmenin saygısızlık olacağına inandırılmıştır. Onun için, illa bir stand-up'çıya gülmek için çok komik şeyler ortaya koyması şart değildir, ünlü olup herkesin gülmüş olması yeterlidir.
Dikey tip mizahçıların kişisel gelişime olumsuz anlamda katkı sağladıkları açıktır. Bunu fark edebilmek için şöyle bir sokağa çıkmak yeterlidir. Paket esprilerin, draje nüktelerin, kalıplaşmış komikliklerin hepsinin mutlaka bilindik bir patenti vardır. Kendi yaratıcılığını kullanarak söze espri katan, sohbeti tatlandıran insanların yerini belli kanallardan devşirilmiş hazır esprilerle idare eden kişiler almış.
Neredeyse memleketin her yerinde dedikodu ya da bulaşıcı hastalık gibi aynı espriler dönüp dolaşıyor.
 Benim zihnimin kolay kolay gıdıklanmamasından mıdır nedir, artık ben bu "dikey nitelikli" komedyenlerden ümidimi kestim, kafam ve aklım gülmese de olur, yeter ki yüzüm gülsün diyerek çok uzaklarda bir halk türküsünde tek başına yaşayan yarime içli içli sesleniyorum:

"Su akar güldür güldür
Gel de yar beni güldür!"

NOT: Bu yazı bir sonraki yazıya yer açıp imkan tanımak için bir zemin etüdüdür.
Gelecek ay yatay tip mizah ve komedinin usta ismi Kemal Sunal'ın "İnek Şaban" tiplemesine dair geniş bir değerlendirme yazısı bulacaksınız.
Kemal Sunal'ın başlı başına bir fenomen olduğundan yola çıkarak Türk toplumunun "saf", "masum" ve "aptal" tiplemelerine kattığı trajik katkıyı sosyolojik bir iddia gütmeksizin mizahın bana verdiği olanaklarla ortaya koymaya çalıştım.
Güle güle gülün!

 

 

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız