Kendimizi suçlu hissetmemek ya da onu kaybetmemek için diğer kişinin beklentilerini karşılamaya çalışmak, duygularımızı ona açmamak, “onu değil” kendimizi önemsediğimizi gösterir.
Doğruyu konuşmak iki kişi ister;
Doğru söyleyen ve doğru dinleyen.
“Toreu”
Kimi seviyorsun? Onu mu? Kendini mi?
Aklımızda sürekli onunla ilgili düşünceler dolaşıp durur. Gelecek, geçmiş. Bu yoğunluğun adına da sevgi deriz. Tüm bu duyguların nasıl ve niçin yaşadığımızı bilmediğimizde ilişkilerimizdeki sorunlar çözülemez hale geliyor.
Bir yetişkin, karşısındaki insanı sever. Onunla paylaştığı her şeyi sever. Ondan etkilenir. Bu duygular karşılıklı ise birçok şey yolunda gider. Her iki tarafta kendini değerli hisseder.
Karşımızdaki kişiyi sevmeyle karıştırdığımız duygular;
-Kaybetme korkusu
-Sevilme ihtiyacı
-İlgi, şefkat ihtiyacı. Bu duygular bize duygusal yoğunluk yaşatır.
Kaybetme korkusu ile ilişkiyi sürdürmeye çalışırız. Çoğu zaman bu duygu ve düşüncemizin farkında bile olmayız. İçimizde gerçekten sevgi olmasa bile ayrılmak istemeyiz. Kalkıp kendimiz bunun nedenini sorunca ”seviyorum” deriz. Ancak en derinlerde biliriz ki sevmiyoruz. İstemiyoruzdur. Kendimiz ile yüzleşemeyiz. Bu ilişkilerde çıkan her sorun daha da işin içinden çıkılamaz hale gelir.
Kendimizce geçmişte olumsuz tecrübeler yaşamış olmak, daha sonra tüm zamanlarda güvensiz hareket etmemize neden olur.
Aslında “sevgiye inanma” ihtiyacı, terk edilme, acı çekme korkusunun ürettiği savunma mekanizmasıdır. Sürekli emin olmak isteriz. Sürekli kötü hissetmemek için hata yapmamaya çalışırız. Bu beklenti maalesef duygularımızın farkına varamamamızı sağlar.
Karşımızdakinin bizi sevdiğine inanmak için kendi duygularımıza değil, onun davranışlarına odaklanırız. Bizi her şeyin üstünde tutuyorsa, gitmiyorsa, çabalıyorsa, beklentilerimizi önemsiyorsa, bizi seviyordur. Sevgisi inandırıcıdır. Ancak bu oldukça yanıltıcıdır. Bu davranışlar sevgiden kaynaklandığı gibi, bize böyle davranan kişinin sevilme ihtiyacından, kendine güvenmemesinden, bize kendini sevdirerek birçok psikolojik ihtiyacını karşılamak istemesinden kaynaklanıyor olabilir. Bizde bu davranışları bize olan sevgisinden zanneder, suçluluk duyarız.
Kendimizi suçlu hissetmemek ya da onu kaybetmemek için diğer kişinin beklentilerini karşılamaya çalışmak, duygularımızı ona açmamak, “onu değil” kendimizi önemsediğimizi gösterir. Gerçek değer, bazen gerçekten yapmak istemediğimiz bir şeyi söyleyebilmek, bu konuda sözler vermemektir. Her ne olursa olsun güven kırıldığında tekrar eskisi gibi olma şansı yoktur. Duygularımızı ifade edebilmek ve fark etmek birçok durumu düzeltilebilir hale getirecektir.
İfade edilebilen duygular;
-Öfke
-Korku
-Mutluluk
-Kıskançlık
-Sevgi
-Sinirlilik
-Gurur
-Üzüntü
-Doyum
-Sempati
Başkaları ile birlikte olma güdüsü korku ile güçlenir. Birçok insanın sosyal onay ve kendilik değeri için geliştirdikleri güdüler ise öğrenilmişlerdir. Örneğin; saldırganlık nedenleri arasında güdülerin engellenmesi, aşağılanma, sınırlandırılmak vardır. Buna göre duygu ve heyecanımızı da içinde bulunduğumuz duruma göre yorumlarız.
İnsanlar özgür olduklarını düşünerek yanılıyorlar; fikirleri kendi yaptıklarının bilinciyle ve bunları belirleyen nedenlerin bilgisizliği ile oluşur. Bu yüzden özgürlük düşünceleri, eylemlerin hiçbir nedenini bilmemelerinden başka bir şey değildir.
“Spinoza”
Kıskançlık güdüsü;
-Bu durumu ikiye ayırabiliriz. Eşe ve sevgiliye duyulan.
-Başka insanların sahip olduklarına veya başarıya duyulan kıskançlıktır.
Olumsuz yanı; öz değer yoksunluğudur. Şüphe doğurur. Üstünlük kompleksi, nefret ile beslenir. Eğer kontrol edilmezse paranoyalar başlar. Sözel, şiddet, duygusal…
Aslında bu duyguyu yargılamak değil, bazen anlatmaya çalışmakta gerekir. Tümü korkudan çıkar. Güvensizlikle devam eder. Değersizlik, yetersizlik eklenir ve tekrar içinden çıkılamaz bir hal alabilir. Bireysel sınırlarımızı partnerimize açtığımızda bu durumları anlayabilmek, ölçülü ve net olmak, olumsuzlukların oluşumunu engelleyebilir.
Tüm bunların altında “kendini değersiz, yetersiz gördüğün için ilişkiyi tehdit edecek durum oluştuysa; kendi değerlilik duygumuzu gözden geçirmeliyiz. Yaşamdaki önceliklerimizden en önemlisi kendi gelişimimizdir.
-Özenmek geliştirici, kıskanmak gerileticidir.
Fark ise kızgınlık ve korkuyu nasıl yönettiğimizdir.
En derin depresyon, yetersizlik duygusundan değil, çok güçlü olduğumuzu bildiğimiz halde gücümüzü kullanmamaktan kaynaklanır.
“M.Williamson”
Sevgilerimle
Dr. F. Baran Solmaz
Psikolojik sorgu tek, uzmn
Travma uzmn,(Emdr)